Feyzi Açıkalın

Stoltenberg’in parkası

02 Mart 2022 Çarşamba

Berlin’deki Çarli Kontrol Noktası’na (Checkpoint Charlie) adım atılmadan, birbirini en yıkıcı şekilde boğazlamış olan Avrupalıların bu işi daha dün gerçekleştirdiklerinin ayırdına varılamaz.

Saray Bosna’yı, o mezarlıklarla dolu şehiri ziyaret etmeden, yine Avrupa’nın göbeğinde izin verilmiş katliamın boyutu algılanamaz. 

Putin’in Rusyası’nın (Batılılar diğer tüm otokrat, diktatör liderlikleri de böyle isimlendiriyor!) Ukrayna’ya saldırısı ise bambaşka boyutlarıyla da değerlendiriliyor. Ukrayna’da yaşanan insanlık dramının ikinci gününden sonra neredeyse unutulup, onun yerine Batılılığın kurumlarıyla birlikte tartışılması bu savaşa özgü bir durum oldu. 

Tartışmayı alevlendiren, önyargılarını atamayan Batılı haber spikerlerinin “uygar, göreceli sivil, göreceli Avrupalı olduğu için kurtarmaya değer” şeklindeki yorumları olmuştu. Haber kanallarının doğal olarak İngilizceyi akıcı konuşan, düzgün fizikli insanlara yer vermesiyle bu yolda algılar oluşmaya başladı.

Türkiye sosyalistleri anti-Putinci olduklarını baştan açıklayarak, kapitalist hegemonyanın uluslararası savaş aygıtı olarak gördükleri NATO üstünden tartışmayı başlattı. Türkiye dinci siyasetçisi ise bu kargaşa içinde ön alma çabasıyla ve fırsatını bulmuşken, “Batı’nın bu savaştan ders alması gerektiği” gibi orta yolcu bir dil kullandı. 

Adının netlikle konmasından kaçınılmış, bir kimlik atfedilmemiş yalnızca zaman zaman George ve Hans diye nitelenen, nerdeyse soyut bir varlık olan Batı, içerdiği, iki yüzlü de olabilen değerleri ile değil, yalnızca batıl olduğu için aslında yumruk yiyordu. 

İktidar yancıları işi daha da ileri götürüp, Batı’nın “yönsüzlüğünün(!)” aksine, Türkiye’deki güçlü liderliğin ülkenin bu tür krizlerden sağlam çıkmasını sağladığını söyledi. Hem de başka bir güçlü liderliğin, Putin’in Rusya’sının ortalığı kana buladığı bir zaman diliminde…

Savaşa savaş demeye dördüncü günden sonra karar veren siyasi iktidar, kendisine bir önem atfedebileceği Montrö’ye yarım elle sarıldı. Bu tavır kızışmış bir ortamda pozisyon almaya yönelik olmaktan ziyade, bir “The Day After” yani savaşın sonlandığı “ertesi gün” planlaması olsa gerekti. 

İşin ilginci Batı’nın en etkili iki kurumu olan NATO ve BM’nin temsilcilerinin de savaş sonrası dönemi gözeten açıklamalarda bulunmasıydı. Putin ve onun rejimini hedefe koyarken, Rusya halkını masum ilan ediyorlardı. Bu söylem bile onların Doğu halklarını anlamadığını, despotik liderlere halkın zaman zaman özlem duyup, onları başa geçirdikleri gerçeğini bilmediklerini gösteriyordu.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski Batı’dan yardım konuşmasında “Batılı olmaya çalıştıkları için”  böylesi bir zulüme uğradığını söylerken, Batı’nın organları destek vermede geç kalmış olmanın mahcubiyetiyle çeşitli kılıklara girmekteydi.

Bu kılıklardan en tuhafını NATO Genel Sekreteri Jens Stontelberg giymişti. Dünyanın en uygar insanlarının yaşadığı Norveç’in vatandaşı olan Stontelberg, Polonya Cumhurbaşkanı Duda’yı ziyaretinde üstündeki haki renkli askeri parka ile ekranlara çıkıyordu. Stontelberg bir Viking olduğunu hatırlayıp taş baltasını eline almıştı; bilmiyordu ki, bu davranışıyla insanlığı taş devrine döndürebilecek tiranlar arasında kendisine yer açmaktaydı…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları