Feyzi Açıkalın

Turizmde “Yeni normal” mi “Eski anormal” mi?

08 Mayıs 2020 Cuma

Coronavirüs günlerinde daha anormalleşmenin ayırdına varamadan normalleşme sürecine geçirildik! İki dudağın arasından çıkan “rahat ol” komutuyla, futboldan eğitime, alışverişten turizme kadar her alanda gevşememiz gerektiği söylendi.

Bu aşamada, terminoloji üreten dış merkezlerin “yeni normal” ini pek sevip kullanmaya başladık. Bırakın son 18 yılı, binyıllardır bu toprakları yöneten zorbalar yüzünden ağız tadıyla bir normallik bile yaşayamayan Anadolu insanı, “yeni normallik ne ola ki!” diye şaştı kaldı.

Ülkenin en itibarlı sözcüsü haline gelen sağlık bakanı, o muhteşem “poker face”i ile futbolun başlaması ve AVM’lerin açılmasında sorumluluğu olmadığını ilan edince aklıma turizm geldi. “Turizmi biz durdurmadık ki, eğer çuvallarsanız günahı sizindir!” diyerek turizmciyi suçlar mı diye düşündüm.

Malumunuz, sıcak para bulamadığımız takdirde ülkemizi çok daha kötü günler bekliyor. Yine bildiğimiz gibi, çok ihtiyacımız olan döviz girdisi yaz aylarında yalnızca turizm geliri ile sağlanabiliyor.

Ülkeyi son 18 yıldır yöneten anlayış, Batı ile etkileşimi olduğu için turizmden nefret etti. Ama onun gelirlerine muhtaç olduğundan, kavga ettiği Batılının yerine orada yaşayan Müslüman ahaliyi alternatif tuttu. Tur operatörleri de bu kitle ve Batı’nın göreceli düşük gelirli insanına, ülkemizin “ucuz” diye pazarlanan beldelerini tercih olarak sundu.

İçinde yerleşik yaşamın sürdüğü bu eski tatil kasabalarında, turizmin yönetim ve denetimi o beldelerin, beceriksiz de olabilen siyasi erkinin inisiyatifine bırakılmıştı. Böylece yoğun kitle turizmi yapılan adı geçen şehirlerde dünya turizminden çok farklı işleyişte, “anormal” bir yapı gelişti.

İşte bu anormalliğin, COVID-19’da dahil hiçbir tehdit karşısında, kısa dönemde ortadan kalkmayacağının bilinmesi gerekiyor. Birincisi, konaklama tesislerinin dışında tur teknecisi, dövmecisi, barcısı, jonglörü ve jigolosu(!) İle bir başka turizm bileşeni vardır. Bu insanlar yörenin esnafıyla birlikte yıllardır kendilerine rüşvet ve sadaka olarak sunulan denetimsiz, kuralsız işleyişe alışmışlardır. Ve coronavirüs önlemleri gereğince denetlenmeye şiddetle karşı çıkarlar. Çünkü, inanın virüs umurlarında bile değildir…

İkinci ve daha önemlisi, saydığım turizm esnafı dışında son maaşını ekim ayında almış ve dört gözle otelinin açılmasını bekleyen turizm emekçisi vardır. Onların sayıları ise yüzbinlerle ifade edilmektedir. Asıl kıyamet, şimdilik üç ay ile günde 39 liraya mahkum edilen bu emekçilere, en az önümüzdeki 12 ay boyunca sürecek bir gelir sağlanmadığında kopacaktır.

Çünkü artık biliyoruz ki, 2020 yılı dış turizm açısından kaybolmuştur. Eylül ve Ekim aylarından oluşabilecek güdük bir turizm sezonuna çok az sayıdaki turizm bileşeninin kalkışacağı sanılıyor. En büyük operatörlerden TUI’nin “EB” yani “Early Booking” diye tanımlanan, indirimli rezervasyon için otellere yaptığı erken ödemeleri, hiç olmadığı bir şekilde geri istemeye başlaması buna delildir.

Dış turizm olmayacaksa, beldelerdeki esnafa can suyu olsun diye iç pazar çağrıları yapılıyor. Döviz kazandırmayacak da olsa bu bir tercihtir ama iki yönüyle tartışılır. Birincisi, salgın nedeniyle önlem almaya zorlanan otelci yaptığı masrafı faturaya yansıttığında bu fiyatları iç pazar müşterisi kaldıramaz.

İkinci ve daha önemlisi, her koşulda turizme açılması istenen, içinde şehir ahalisinin yaşadığı beldelerde salgın denetiminin beceriksiz, vizyonsuz yerel yönetimlerin insafına bırakılmasıdır. Eğer o bölgede salgın tekrarlar ve riskli bir bölge olarak adı çıkarsa zarar çok daha büyük olacaktır.

Devlet “sürü bağışıklığı” ile “kalan sağlar bizim olsun” mantığı ile turizmi başlatacaksa hepimiz sağ kalmaya bakmalıyız. Her anlamda yok olmamıza neden olanlardan hesap sormada yeterince güçlü kalabilmek için…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları