Gülengül Altınsay

Böyle buyurmuş!

10 Aralık 2015 Perşembe

Her sezon böyle. Kendi takımları aleyhine verilen hakem kararlarıyla puan kaybettiğini düşünen herkes basının karşısına, mikrofonların önüne geçiveriyor. Son örnek Aziz Yıldırım’ın F.Bahçe - G.Antep maçının ardından yaptığı açıklamalar. Sadece puan kaybından ötürü üzüntülerini açıklamıyor Başkan; gördüğü pozisyonları uzman bir hakem yorumcusu gibi değerlendiriyor. “Değdi değmedi, bariz gol şansı vardı yoktu, o pozisyon kesin penaltı” falan… Söyledikleri doğru bile olsa kulüp başkanının yapacağı iş mi bu?
Üstelik Aziz Yıldırım bununla da yetinmeyip aynı hafta oynanan Kayserispor - Beşiktaş maçının hakemi Bülent Yıldırım’ın kararlarına da el atıyor. Ve “Maçı çok iyi yönetti” diyor imalı imalı. Ve en son Fenerbahçe Kulübü’nden Gaziantep maçının hakeminin verdiği rapora dair açıklama geliyor. “Rapor nasıl yazılmalı” ayarı veriliyor.

Adalet isteyen var mı?
Sakın yanlış anlaşılmasın. Ne G.Antep - F.Bahçe maçının hakem kararlarını tartışıyorum ne de eleştirilerimi sadece Aziz Yıldırım’la sınırlı tutuyorum. Daha ligin 14. haftasında aleyhte hakem kararlarını abartmanın amacı belli; takımınızın maçlarında hakemler aleyhinize kritik kararlar vermesin ama şampiyonluktaki rakipleriniz de herhangi bir hakem kararıyla avantaj sağlamasın.
Bu bakımdan, “İkinci yarı bu lig yangın yerine döner” tehdidinin ne anlama geldiğini biliyoruz artık. İşler kötü giderse, hakem odası basılacak demek bu. Papağan gibi “Sadece kendimiz için değil herkes için adalet” laflarını tüm kulüp yöneticilerinin tekrarlayıp durmasının da bir anlamı yok.
Eğer sözlerinde samimilerse kendi lehlerine verilmiş haksız kararlar olduğunda da mikrofonların karşısına geçip “Biz bu hakemi istemiyoruz hep bizim lehimize yorumlar yaptı” desinler de görelim.
Bir kerecik olsun görelim. Aslında herkesin asıl istediği adaletsizlikten daha çok pay alabilmek. İşin vahim tarafı bu tarz kulüp adına yapılan kişisel çıkışların karşılığını bir şekilde buluyor olması. Tabii burada kulüp yöneticisinin değil arkasına aldığı taraftar kitlesinin ve taraftar kuyrukçuluğu yapan medyanın gücü belirleyici. Hakemlerin bazı durumlarda bizim tribünden gördüğümüzü bile görememesinin açıklaması da bu olmalı herhalde: Korku.

Kişiye duruma göre
Sadece futbolda değil bizde hayatın her alanında kurallar da kanunlar da uygulamalar da muğlak. Uygulamalar kişiye göre, duruma göre değişiyor. Londra’da yaşadığım yıllarda beni en fazla etkileyen şey kuralların öncelikle insan ilişkilerinde haksızlığı önlemek için konuluyor olmasıydı. Ya da ortamın insana böyle bir güven duygusu vermesiydi. Hele bir yabancı olarak insanı çok rahatlatan bir durumdu bu.
Çok basit bir örnek; bir berbere gittiniz, saçınızı kime yaptırıyorsanız vereceğiniz ücret önceden belli. Ustanın başka, kalfanın başka, stajyerin başka ücreti var. Seçim de sizin. Hatta saçınız uzunsa başka, kısaysa başka, kıvırcıksa başka ücrete tabisiniz. Bizde ise her şey muğlak. Sürekli bir “aldatılıyor muyum” duygusu içindesiniz. Zaten hakkınız olanı alsanız bile onu bir ikram, bir lütuf olarak alıyorsunuz.
İşte o yüzden “hukuk” köşe başlarını tutmuş olanların lütfuna bağlı. Örneğin bir haber yaptığınız için içeri atılıyorsunuz ama gazete köşelerinden, ekran masalarından “işten atın, hapsedin” fetvaları vermeniz suç değil.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları