Gülengül Altınsay

Çok mu aradınız?

21 Şubat 2019 Perşembe

Yusuf Namoğlu tüm fahiş hakem hatalarının sorumlusu olarak gösterildi, ‘gitsin’ diye kampanyalar yapıldı ve sonunda gitti. Hemen ardından merakla yerine gelecek kişi beklendi. Artık öyle birisi olmalıydı ki MHK’nin başında, futbolseverlerin isyanını durdurabilsin. Gele gele Sabri Çelik geldi. Şaka gibi.
Beşiktaşlıların haksız kararları nedeniyle pek iyi anmadıkları hakemler sıralamasında ilk sırada olması ayrı bir konu. Bunu unutsak bile hakemliği de hiç iyi olmayan biriydi kendisi... 1992-93 sezonunda Beşiktaş’ın 48 maçlık namağlup serisini bitiren bir Beşiktaş-Galatasaray maçı hatırlıyorum ki tam bir hakem faciasına tanıklık etmiştik o derbide. Derslik bir maçtı aslında. Hakem seminerlerinde ‘bir hakem bir maçın gidişatını nasıl değiştirebilir’e ya da ‘bir hakemin gözü başka yerde, aklı başka yerde’ye en iyi örnek teşkil ederek. Üstelik aradan 20 yıl geçmiş, her şey değişmiş. Hangi liyakatla yönetecek bu hakemleri? Şimdi de Fikret Orman, “Sabri Çelik iyi insandır, severim kendisini” filan gibi laflar ediyor. Politika mı yapıyor yoksa o sıralar Beşiktaş’ın maçlarını mı izlememişti bilemiyorum.

Veli Ali
Aslında daha önce de sürekli değindiğim gibi MHK Başkanı Ali olmuş Veli olmuş şu ortamda fark etmez. Onları oraya getiren, onları yöneten, rüzgârın yönünü gösteren üsttekiler önemli asıl.
Geçen haftanın maçlarına bakarsak değişen bir şeyin olmadığını hemen görürüz zaten. Hakemler üzerindeki baskı belli ki aynen devam ediyordu.
VAR demişken; bir faydası -artık fayda mı demek lazım bilemedim- oldu. Hakemlerin ne kadar baskı altında olduğunu net bir şekilde gösterdi şu kısa hayatında. VAR varken “göremedi” diye mazereti kalmıyor hakemlerin. Kalmıyor da net kırmızılık pozisyonlar, net penaltılık pozisyonlar bile hakemin gözü önünde olurken VAR’a gidilmeyebiliyor. Çünkü verilecek karardan ve kararın sonuçlarından korkuluyor. Hakemler bakıyorlar, görüyorlar, işitiyorlar ama buna uygun karar veremiyorlar. İşte mesele bu.

Futbolun düşmanları
O zaman onları oraya getirenler sorumlu… Ama sorumluların da umurunda değil. Yeter ki koltuklarından olmasınlar.
Tüm bunlar insanları futboldan soğutuyor. Çünkü kimse enayi yerine konmak istemiyor. Eşit koşullarda yarışılmayan, her şeye birilerinin karar verdiği bir ortamda bir kısım fanatik dışında futbolsever kalmaz. Bunlara bir de tribün kapatmaları, keyfe göre maç saatleriyle oynamaları filan ekleyin. Beşiktaş 29 Aralık’ta 23.00’te Norveç’te Sarpsborg ile oynadı, 6 saatlik yolculukla cuma akşamı İstanbul’a geldi, pazar günü de Galatasaray derbisine çıktı. Derbi pazartesiye alınmamış “Bir takımın isteğiyle maç saatleriyle oynanmaz” denmişti. Aradan sadece üç ay geçti. Şimdi Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi pazardan pazartesiye sürpriz bir şekilde alınıverdi. Üç ay önce Fatih hocaya sorulan “Derbi pazartesiye alınsın mı?” sorusu şimdi Şenol hocaya sorulmadı.
Ne olacak demeyin. Bir kere takımına göre karar verme uygulaması kanıtlanmış oldu böylece. İkincisi pazartesi akşam 21.00’de oynanacak maça kim nasıl gitsin? Yani futbolseverlere “Maça gelmeyin” demenin bir yolu değil mi bu? Oysa ki birçok kişi çok önceden programını yapmıştı. Yurtdışında sırf bu maç için gidiş-dönüş bileti alanlar vardı. Ama bu kez birileri Fenerbahçe yorgun olabilir diye derbiyi pazartesiye almakta beis görmedi. Ayrıca pazartesi işgünü ve kapatılacak yollar yüzünden İstanbul trafiği altüst olacak. Her trafikte kalan futbola küfredecek.
Halkın futboldan nefret etmesi için düşmanımız, kimse onlar artık, gelse bu kadarını yapamazdı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024
Takım ne yapsın? 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları