Gülengül Altınsay

Maç kaç dakika?

24 Eylül 2015 Perşembe

Bu başlığı ikinci kere atışım. 1990 yılının şubat ayında, zamanın Güneş Gazetesi’ndeki ilk köşe yazılarımdan birinin başlığıydı yine. Yaklaşık yirmi beş, rakamla da 25 yıl önce yani.
Ben o zaman da Avrupa’da maçlar kaç dakika bizde kaç dakika karşılaştırması yapmış, böylece maça giden seyircinin, maç yayınlarına abone olan futbolseverin verdiği paranın gasp edildiğini, kandırıldığını anlatmaya çalışmıştım.
Helal etmiyorum
Günümüze geldiğimizde futbol o zamanlara göre çok daha hızlandı ama ne yazık ki bizde hâlâ değişen bir şey yok.
Son olarak futbolumuzun akil adamı Şenol Güneş konuyu gündeme getirdi. “Futbolun kesik kesik oynanması, oyuncularımın sinirlenmesi, rakibin oyunu durdurması, çağ dışı futbol artık. Ben oyuncularım yapınca da aynı eleştiriyi yapıyorum” dedi.
Evet, bir taraf skordan memnunsa oyunu soğutmak için zamandan çalmak için her türlü sahtekârlık yapabiliyor yine. Bu durumda kim gerçekten sakat ve acı çekiyor kim numara yapıyor tribünden kestirmek de zorlaşıyor. Tabii hakemlerin işi de.
Bakıyorsunuz, Fenerbahçe-Bursaspor maçı sadece 44, yazıyla kırk dört dakika oynanmış. Yani bir devre bile top oynanmamış. Bilet alıp maça giden seyircinin, Lig TV’ye abone olan futbolseverin parasının yarısı çalınmış. Şimdi futbolseverler birleşip haklarını arasalar yeridir. Ben mesela, verdiğim parayı helal etmiyorum.
Ama aynı Fenerbahçe’nin Molde maçına bakıyoruz; 60 dakika dolayında oyunda kalmış top. Bundesliga standardında yani.
Biz böyle istiyoruz
15 dakikalık farkın nedeni açık değil mi?
Bizde bu tarz futbol dışı hareketlerle sahadan istediğini alarak çıkmak, bir profesyonellik, hatta akıllılık göstergesi olarak sunulmuyor mu?
Özellikle uluslararası maçlarda teknik heyetin ve maçı anlatan yorumcuların bu çeşit uyanıklıkları(!) nasıl da teşvik ettikleri sıradan bir olay haline gelmedi mi?
Bir uluslararası maçta hakeme faul çaldırıp sonra da yerde uzun süre yatan Emre Belözoğlu için, ünlü bir yorumcumuzun, “Emre’ye bak ne kadar akıllı, faulü aldı şimdi yerde yatıp oyunu soğutuyor” şeklindeki övgü dolu sözleri dün gibi hatırımda.
Şimdi zaten ‘oyunu tutma’, ‘rakibi bozma’ taktikleri, yani anti-futbolun daha nazik ifadeleri revaçta ya, oyundan çalma da bu taktiklerin en kolay uygulaması…
Bu yüzden ‘sakatlık durumunda topu dışarı atma’ uygulaması bile bizde iyice istismar ediliyor. Bu kararı Premier Lig’deki gibi hakemlere bırakmanın da bizim ligde işe yarayacağından emin değilim.
Çünkü hakemleri eleştirecek yeni bir malzeme daha çıkacak. Bir taraf “Neden durdurdun”, öteki taraf “Neden durdurmadın” diyecek sürekli.
Zaten topun oyunda kalmasına etki edecek en önemli aktör hakem. Çünkü oyunu durdurma hakkı onda. Bizde hakemler korku içinde maç yönetiyor. Günah benden gitsin diye her pozisyonda düdük çalıyor. En çok faul çalınan lige sahip olmakla övünebiliriz artık!
Sonuçta el birliğiyle futboldan çalıyoruz.
Federasyon zaten hiç maç oynanmasın, hiç seyirci olmasın rahat edecek. Yöneticiler ve yorumcuların da maç falan derdi değil. Onlar kendi maçlarını oynuyor.
Ne diyeyim? Böyle futbol iktidarlarına 44 dakika bile fazla.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları