Bir Gül hikâyesi

17 Haziran 2015 Çarşamba

Tehlikeli sularda yüzen bir gemiye benziyor ülkemiz. Kaptan gemiyi kayalara çarpa çarpa hak bildiği rotasını tutturmaya çabalıyor. Birinci kaptanla ikinci kaptan arasında uyumsuzluktan söz edenler, kamarasına kapatılmış eski kaptanın “isyan çıkarsa göreve hazırım” sinyali çaktığını söyleyenler var. Şimdi durum şöyledir: Kaptanın yetkisi elinden alındı. AKP’yi iktidardan indirme, hiç değilse sıkı bir ders verme eğiliminde olanların desteğiyle HDP barajı geçti. Çok iyi oldu. CHP gücünü korudu, MHP güç kazandı. Maç şimdilik bir bir devam ediyor.

***

Herkes safını seçme çabasında. Solcuların Gezi mevzilerine çekildikleri, fabrikalardan gelen seslere kulak verdikleri görülüyor. Liberaller “Türkiye partisi” olmayı Özal’dan miras “her türden eğilimi içinde barındırmak” olarak anlayan HDP’yi bir çıkış yolu gibi görüyorlar. CHP’nin de bu yönde çabaları vardı ama belki hâlâ Kemalizm izleri gördükleri için pek kesmedi onları. HDP’nin Gezi’nin köpüğünü pek güzel içselleştirmiş hali, çok renkliliği, çok ideolojili yapısını daha çok sevdiler.

***

AKP’yi de bu nedenle seviyorlardı. Erdoğan partisinin ideolojisi, gizli gündemi onları ilgilendirmiyordu; hızla akan uluslararası sularda vücut bulmuş üniformalı üniformasız derin devletin tersten katkısıyla meşruiyet kazandığını varsaydılar, pek mutluydular. AKP’nin özellikle laiklik konusundaki kararlı saldırısına itiraz edenlerle alay etmek, Cemaat desteğiyle içeri tıkılanlara burun kıvırmak, “böyle zamanlarda suçlu suçsuz ayrımı yapılmaz” demek modaydı. Sonra günü geldi; iktidar hem Cemaat’le hem de liberal yandaşlarıyla ittifakını bir çırpıda bozuverdi. Çok kızdılar, öyle kızdılar ki, başından beri AKP hakkında sağlam fikirlere sahip olan solcuları bile geçtiler; muhalefet bayrağını neredeyse solcuların elinden alacaklardı!

***

Ama aşkları derindir. Tarihin içinden çarpık çurpuk çıkartılan Mevlana-Şems aşkı gibi bir karasevdayla mustarip olduklarından ne yapacaklarını bilemediler. Kim kurtaracak onları? AKP’nin irili ufaklı liderlerinin savunulacak yanı kalmamıştı, HDP iyiydi hoştu ama iktidar olmaktan uzaktı; CHP umut vermiyor, Clark çekmiyordu; sol ise “aman aman uzak dursun”du. İşte bu nedenle Ahmet Sever’e teşekkür borçluyuz. Nihayet işte döne döne başı dönmüş liberallerin sevebileceği, hep umutla bekledikleri Şems geri döndü. Eski Cumhurbaşkanı Gül’ün “masum, mazlum, haklı, itidal simgesi” portresi büyük sevinç yarattı liberallerde.

***

Hasan Cemal’in, Ahmet Sever’in kitabı ile ilgili yazdıklarını okuyunca bunlar geçti aklımdan. Sever’in kitabı, anılarla tarih yazılmayacağını bilenlere öznelliğin baskın karakterinin hep ağır basacağını, belirleyiciliğini kanıtlıyor. Ahmet Sever yalanı olmayan bir kişidir. Ama bu yanılmadığı, algıların öznelliğin rüzgârından etkilenmediğini göstermiyor. Her neyse; iyi oldu bu kitap. Liberaller AKP’lerine yeniden kavuşma heyecanıyla, “ne kadar haklıymışız, ah keşke Gül dümene geçseymiş” demenin tatlı hayaliyle yaşayabilecekler bir süre.

***

Bu arada Gül-Erdoğan çelişkisinden stratejik sonuçlar bekleyenler, Gül- Erdoğan çelişkisinin memleket lehine sonuçlar doğurabileceğini düşünenler de olacak. Kuşkusuz her çelişkiden öyle ya da böyle, olumlu ya da olumsuz sonuçlar çıkabilir. Beni ise, liberalleri de o ortaklıktan ayırmadan söyleyeyim, ideolojik birliktelikler daha fazla ilgilendiriyor. Üsluba fazla takılmıyor, takıyyenin Erdoğan sayesinde daha çabuk ortaya çıktığını, liberallerimizin foyasının daha çabuk döküldüğünü düşünüyorum.
Yanılıyor muyum?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları