Çok Derin Olmayabilir

24 Mayıs 2013 Cuma

Diyelim ki iç politika ile ilgili bir yazı yazmaya giriştiniz. Diyelim, Başbakan Erdoğan’ın başkanlık sistemi konusundaki görüşlerini, planlarını ele alacaksınız; işiniz o kadar zor değildir. Çünkü Başbakan durumu alternatifli bir şekilde anlatmakta, size de yorumlayacak pek bir şey bırakmamaktadır. Partiler uzlaşırsa, yani partiler başkanlık ya da partili başkanlık önerilerinden birine “evet” derlerse sorun çözülmüş olacak, uzlaşma olmazsa AKP kendi önerisini Meclis’e getirecek, AKP dışındaki partilerin milletvekillerinden kendi partilerini değil, AKP’yi desteklemelerini isteyecektir. Olabilir mi böyle bir şey? Olabilir. Örnekleri çoktur. Olmazsa, yine dert değil, seçimler yapılacak Başbakan Çankaya’ya çıkacak, “de facto” başkan olacaktır. Görüldüğü gibi karmaşık bir durum yok.

\n

***

\n

Ama dış politika konuları daha karmaşıktır. Orada küresel tilkilerin, yerli kurtların, gerçeklerin, gerçek kılığına bürünmüş niyetlerin dünyasındasınız. Gerçeği öğrenmek istiyorsanız, olayların sarmalından, girdabından sıyrılmak, bilgi ve belgelerin peşine düşmek zorundasınız. Bilgi ve belgelere bile belli bir kuşku ile, ihtiyatla yaklaşmalı, ince eleyip sık dokumalısınız. Bir de gerçeğin “ortada durmak” demek olmadığını bileceksiniz. Hep “ortada durayım” kaygısıyla hareket ederseniz, sürekli kayan bir ortayla birlikte sürüklenir, gerçeğin birdenbire gerçek değil, “birilerinin gerçeği” olduğunu görüverirsiniz.

\n

***

\n

Şimdi Türkiye’nin Suriye politikasının değişmekte olduğu iddia ediliyor. Daha baştan beri bu politikanın yanlış ve tehlikeli olduğu uyarısını yapanlar, durumun artık iktidarca da anlaşıldığını, politikanın geri çekilmeyi yasaklayan dilinin elverdiği ölçüde dile getirildiğini söylüyorlar. Anlaşılan odur ki, Türkiye’de politika kurucuları, en başta Başbakan Erdoğan, uluslararası güç dengelerini görmeye başladı ve Davutoğlu stratejisinin uluslararası sularda geçersiz olduğunu sezdi.

\n

***

\n

Reyhanlı sonrası aceleciliği, bu politikanın tökezleyeceğini gösteriyordu. Şimdi saldırı ile ilgili “resmi görüş”, açıklanan kimi belgelerle en azından sarsılmış durumda. Gazeteciliği “yandaşlık” zannedenler görmek istemese de Jandarma İstihbaratı’na ait olduğu iddia edilen bu belgeler çok önemlidir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, belgelerle ilgili olarak “resmi görüşü” yani “Reyhanlı saldırısını Suriye istihbaratının gerçekleştirdiği iddiasını” savunmayı sürdürüyor, belgeleri ciddiye almıyor. Peki, neden bu üstü kapalı yalanlama Dışişleri Bakanı tarafından yapılıyor?
Biz belgelerin ne dediğine bakalım: Saldırı öncesi El Nusra’nın 23 Nisan tarihinde Rakka’dan yüklenmiş patlayıcıları Türkiye’ye gönderdiğinin 25 Nisan’da
“istihbar edildiğini” söylüyor belge. Bir diğer belgede ise 11 Mayıs’ta gerçekleşen saldırıdan sonra Hatay Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan bir telefon ihbarının, Muhaberat bağlantılı olduğu söylenen kişilerin eylemleri gerçekleştirdiğini öne sürdüğü kayda alınıyor. Bu telefon ihbarının tarihi 19 Mayıs 2013’tür
Şimdi ne yapacağız? Önce belgelerin gerçek olup olmadığının açıklanmasını bekleyeceğiz. Yalanlanırsa, yalanlanmış belgelerle ilgili deneyimlerimizi hatırlayacağız. Jandarma istihbaratının mı, yoksa telefon ihbarının mı gerçeği yansıttığını anlamaya çalışacağız. Sonra saldırıyı gerçekleştirenlerin kimler olduğunun kanıtlanmasını umacağız. Başbakan Erdoğan’ın olaydan hemen sonra yaptığı açıklamada Rakka’dan söz ettiğini unutmayacağız. Suriye politikasındaki değişiklik işaretlerinin, yani El Nusra gibi aşırı gruplarla (hangisi aşırı değil? Ciğer yiyen Özgür Suriye Ordusu militanı mı?) arayı açma kararının ABD ziyaretinden önce şekillenmeye başladığını ama orada kesinleştiği düşüncesini yabana atmayacağız.
Peki, “stratejik derinliğin” sanıldığı kadar derin olmadığının anlaşıldığını da söyleyebilir miyiz bu durumda? Evet söyleyebiliriz.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları