Devlet Dersinden Çakanlar

05 Mart 2014 Çarşamba

Marksistlerle anarşistlerin en hülyalı tartışması devlet üzerinedir. Anarşistler devletsiz ve şiddetsiz bir toplum hayal eder ve tüm teoriyi onun üzerine kurgularlar. Alt ettikleri burjuva devletine karşı bir geçiş olarak proletarya devletini gerekli gören Marksistler ise “devletin sönümlenerek ortadan kalkması” tezinin bir ütopya olduğu ama bu ütopyadan vazgeçmemek gerektiğinde ısrarlıdırlar. Kapitalizmin ebediliğine inananlar ise devletin kendilerinden bağımsızlaşması eğilimine karşı hep alarm halindedirler.

***

Ama devlet yalnızca teorilerin tartışma alanı değil, somut bir şeydir ve onu somut olarak, kendi pratiğimiz içinde tartışmak belki de daha yararlı olabilir.
Her devletin kendine göre bir rengi var, karakteri ise hemen hemen hiç değişmiyor; devlet, tüm toplumsal sınıf ve katmanların sistem içindeki durumunu, konumlanışını, karşılıklı ilişkilerini mutlaka sistem yararına, kimi zaman onlara rağmen düzenliyor. O nedenle de sınıf ve katmanların temel amacı, nihai hedefidir.
Günümüz Türkiye’sinde daha da somutlaştırmak mümkün. Kuruluşunda belli bir form üzerine kendini var etmiş olan devlet, kısa süren bocalama devresinden sonra sistemin, aynı zamanda uluslararası sistemin kodlarına kendini uydurdu. Batı ölçülerine göre laik ve süreç içinde de sınırlı-sorunlu bir demokratikleşmeyi ilke edindi. Bu yapıda militer etkinin yabana atılamayacağı, devlet adına düzeltmelerin, sistemi korumayı esas alan restorasyonların askerler tarafından yapıldığı da gözden uzak tutulamaz.
Devletin bu yapısı, yılların birikiminden güç alan, geniş bir seçmen desteğine sahip, sistemin yapısal zaaflarından da yararlanan güçlü bir parti tarafından altüst edilmiştir. Şimdi ise bu güçlü iktidarın kıran kırana çatışan güçlerden oluşan bir koalisyon olduğunu öğrendik. Neredeyse sistemin, devletin “mütemmim cüzü”, “tamircisi” olmasını öngördüğü muhalefet partileri devre dışı kalmış ve iktidar - muhalefet kavgası bu iktidar koalisyonunun unsurları arasında geçer olmuştur. Klasik muhalefet güçleri kendilerini bu çatışmanın ortaya çıkardığı veriler üzerinden ifade ediyor haldedirler.

***

Koalisyonun en önemli işi devletin eski yapısını dağıtmaktı. Bunun için acımasız, hak hukuk tanımaz bir işbirliği gerçekleştirildi. Şimdi bir tarafın “ben yapmadım o yaptı” demesine aldırmayın; AKP ve Cemaat çok verimli ve etkili bir görev paylaşımıyla, kimi liberalleri ve tetikçi unsurları da yanlarına alarak eski devlet yapısını tasfiye ettiler. Cemaat, polis ve yargı içindeki sonradan ortağına yönelteceği militan gücüyle tozu dumana katarken, AKP gereken siyasi desteği büyük bir hevesle verdi. Büyük engel saydıkları askerleri, muhalifleri ve kuşkusuz gazetecileri, aydınları tasfiye etmeye özel bir özen gösterdiler.

***

Şimdi devleti kendilerine göre dönüştürenler şaşkınlık içindedirler ve devrede olmayan güçlerin sahneye çıkıyor olmasından, solculardan, Gezicilerden, “hırsız var” diye ayağa kalkanlardan korkuya kapılmış durumdadırlar. Cemaat, partisini yitirdiği için siyaseten çaresizdir. Koalisyonun tetikçisi ve vurucu gücü olduğu gerçeğini gizlemeye, kayda geçirdiği yolsuzlukları bir bir ortaya sererek ortağını geriletmeye çabalıyor, AKP ise geçmişin günahlarından sıyrılabileceğini düşünüyor; Cemaati tasfiye edebilmeyi ve aynı zamanda halk güçlerinin bu durumdan yararlanmasını önleyebilmeyi umuyor. Ama ortağı onu yolsuzluk dosyalarıyla öyle kötü duruma düşürdü ki, zorbalığı yasalaştırmaktan, sistemin her zaman tercih etmediği diktatörlük yöntemlerine başvurmaktan başka çare bulamıyor.
Bu arada siyasetin içine girdiği kaotik dönemde, yalnız ülke içindeki güçleri değil, uluslararası aktörleri de ihmal ediveriyor. Ama devletin sisteme ilişkin varoluşunun yalnızca ulusal değil, aynı zamanda emperyal bağımlılık ilişkilerinden geçtiğini aklı almıyor fukaranın.
10-12 yıllık pratik, devlet dersinden çakmayı önlemeye yetmedi işin aslına bakarsanız...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları