Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İmkânsız mı Dediniz?

14 Eylül 2014 Pazar

Bilim alanındaki gelişmeler, katlanarak ilerleyen, öncesiyle hesaplaşarak derinleşen, yoğunlaşan bilgi birikimi ne yazık ki hâlâ dini bağnazlığın tehdidi altındadır. Bilim piyasa ile din arasında sıkışmış görünüyor. İkisi arasındaki tarihsel işbirliği bilimsel gelişmeyi teknolojik işe yararlılıkla sınırlarken, aynı muhafazakâr işbirliği toplumsal alanda da eski döneme oranla öne geçmiş durumdadır. Amerikan sosyolojisinin cemaatçi toplum modeli sınıflar gerçeğini bugün daha fazla perdeleyebiliyor; özellikle dünyanın görece azgelişmiş ülke ve bölgelerinde kendini daha iyi pazarlayabiliyor. Buralarda pek çok faktöre bağlı olarak sınırlı kalmış toplumsal gelişmişlik düzeyi, gerçeğin bu şekilde örtülmesine olanak sağlıyor.

***

Kendi adlandırmalarıyla “İslamcılar”, terörü yaygınlaştırırken aşiretlerden, etnik farklılıklardan ve dini cemaatlerden yararlanıyor, onlara dayanıyorlar. Aralarındaki kavgaların, çatışmaların kaynağını da bu farklılıklar oluşturuyor. Ortadoğu’ya bakın; Sünnilerin, Şiilerin, Selefilerin, Nasturilerin, Kürtlerin, Arapların, Yahudilerin kavgasından söz edildiğini göreceksiniz. Bu büyük coğrafyada uzun süredir zenginliğin ve yoksulluğun adı geçmiyor. İşçilerle sermaye sahiplerı köylüler, aşiret ağaları arasındaki çelişkiler şimdi savaşın ve terörün gölgesi altında derinlere gömülmüş gibidir. Peki ortadan mı kalktı, yok mu oldu?

***

Hiç kuşkusuz adı geçen cemaatler arası ve etnik ayrımlar da bir gerçektir ve dikkate almadığınızda yapacağınız analizler eksik, yanlış olacaktır. Burada anlatılmak istenen, Samir Amin’in ifadesiyle söyleyelim: “Amerikan tarzı cemaatçilik ideolojisinin, sınıf mücadelesini ve sosyal mücadeleyi aşındırıp yok sayarak, onun yerine sözde ‘kolektif kimliği’ ikame etmesidir.” (Modernite Demokrasi ve Din; sf. 73; Özgür Üniversite Yayınları) Emperyal güçler, Ortadoğu ülkelerinde stratejik önem ve petrol nedeniyle bu türden cemaatçiliğe, “kolektif kimliğe” büyük prim veriyor ve savaş planlarını onların üstüne kuruyorlar.

***

Siyasal İslamın yükselişi, cemaatlerin, sınıfların yerine siyasette egemen olması ve cemaatler arasındaki kavga, Türkiye dahil bu temelde gelişiyor. Siyasal İslam cemaatçilik olmadan var olamaz. Sermaye ile İslamcı politika arasındaki uzlaşma da bu türden bir uyuma, tamamlayıcılığa dayanıyor. Türkiye’den söz edeceksek, sermaye çevrelerinde var olan kimi kuşkular daha çok kendi içinde cemaatçilik ve etnisite savaşlarını büyük ölçüde sona erdirmiş olan Avrupa ile ilişkilidir. Bu durum ideolojik yakınlığın, ekonomik alışverişin yoğunluğu temelinde sermaye çevrelerinin siyasal İslam ve laiklik konusunda kuşkularının sürmesinin de nedenidir. Siyasal İslam ve cemaatçiliğe dayalı otoriter bir rejimde ısrarlı iktidarın bu çevreleri baskı altında tutmasının, onlara kuşku ile bakmasının nedeni de budur.

***

Türkiye’de durum uzun sürmüş çatışmalara ve hâlâ süren çatışma potansiyeline rağmen cemaatçiliğin ve etnik farklılıkların kolayca cepheye sürülebildiği Ortadoğu ülkelerinden farklıdır. Gezi olayları ve hemen her gün kendini gösteren toplumsal muhalefet hareketleri bu gerçeği gösteriyor. Türkiye’de siyaseti egemenliği altına almak eğilimindeki cemaatçilik, toplumdaki etkisi ne olursa olsun sınıf çelişkilerini yok edemeyecektir. Kürt siyasal hareketinin etnisite ile sınırlı kalmaktansa Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde var olma konusunda adımlar atması, iki yönden ters ve güçlü eğilimler hâlâ etkin olsa da bu yöndeki umutları artırıyor.
Zor olan, Batı’nın ve uluslararası sermayenin Türkiye’de ve bölgede planlarını uygulayabilmek için cemaatçiliği, etnik kavgaları kışkırtmasının önlenmesinin neredeyse imkânsız olmasıdır.
İmkânsız mı dedim, hiç olur mu; imkânsız diye bir şey yoktur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları