Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kalpsiz Dünyanın Sıcaklığı

10 Ekim 2014 Cuma

Şiddetli tartışmaların çatışmaya ve savaşlara dönüştüğü günlerdeyiz. Karşımıza çıkanlar “din” adına hareket ediyorlar. Tarihin eski çağlarından çıkmış gibi vahşi, kıyıcı ve tarif edilmezdirler. Ellerinde keskin bıçaklar, teknolojinin son ürünü silahlar var. Ama ilkellikleri herhangi bir kanıta gerek duyulmaksızın ortadadır. Peki, nereden çıktı bu ilkellik, tarih dışılık ya da tarih karşıtlığı.
                                                                      *** 
Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam dahil bütün dinler bilimin gelişmesini kendi dogmaları için bir tehdit olarak gördüler ve belirli sınırlar içine hapsetmekte ikircikli davranmadılar. Musa’nın dini de, İsa’nın dini de “bilginin” yalnızca kitabın lafzıyla sınırlı kalmasını yeğledi. Bilim, din adamlarına rağmen gelişmeye kapı açtıkça engizisyon ve onun her tür yöntemi bilim adamlarının, bilimcilerin vahşice önüne çıktı; bilime boyun eğdirebilmek için ceza üstüne ceza yağdırdılar.
                                                                      *** 
Bilimin özellikle ortaçağda dolambaçlı yolları tercih etmesi zaman zaman gerilemesi, dinle uzlaşma ya da onunla keskin kapışma yollarını denemesi bir anlamda sanatın arabuluculuğu ile gerçekleşti. Resim sanatı; doğayı, insanı ve insan hallerini resmeder, kiliseler birer mimari şaheserler olarak inşa edilirken sanat bilimle iç içe geçti. Kilise müziği dünyanın ve evrenin müziğine dönüştü. Ticaretin gelişmesi ise kuşkusuz önünde sonunda dinin dogmalarıyla çatışacaktı ve çatıştı.
                                                                      *** 
Ama tüccar sınıfına, ruhbanlara ve devleti kiliseyle birlikte yöneten hükümdarlara da en fazla gereken yönetilmesi zor kitlelerin halk tabakalarının Tanrı adına onun değişmez dogmalarıyla yola, hizaya sokulmasıdır. Egemenler, her devirde devleti ellerinde tutmayı ve sömürü çarkını sürdürmeyi başaranlar, bu çok yararlı aracı kendileri için değilse de geniş kitleler için pek yararlı buldular. Bu nedenle kendilerine laik adacıklar oluşturmayı ama halk için laikliği gereksiz saymayı hiç unutmadılar. O nedenle Marx dini tanımlarken, onu geniş halk yığınlarının iç çekişine, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığına, zulme karşı sığınağa ve ama aynı zamanda uyuşturucuya, afyona benzetir.
                                                                      *** 
Şimdi kendilerini dindarlar olarak tanıtan siyasetçilerin İslamın bilim dostu bir din olarak övgüsüne giriştiklerini görünce insan şaşırmadan edemiyor. Doğru, gerçekten de İslam dünyası da bir zamanlar bilimin ışığını taşıdı. İslam âlimlerinin bilime katkılarını ve “Aydınlıktan Karanlığa” geçişi aynı başlık altında değerli arkadaşım Deniz Kavukçuoğlu yazdı. Pek çok İslam âliminin matematikte, tıpta, astronomide, toplum bilimlerinde çağlarına göre ileri adımlar attıklarını biliyoruz. İbn-i Rüşt’ü, İbn-i Sina’yı, İbn-i Haldun’u, Ömer Hayyam’ı, Kavukçuoğlu’nun aktardığı şimdi unutulmuş başka değerleri de sayabiliriz.
                                                                      *** 
Sayabiliriz ama Kavukçuoğlu’nun vurguladığı gibi yapmalıyız bunu. Hepsi de çağlarının bağnazlarına, onların korkutmalarına, tehditlerine rağmen yazıp, çizdiler. Hurafe ile kavgaları bilimde gelişmenin yolunu açtı. Sonra yollar ayrıldı. İmam Gazali, ne diyelim, ekolü egemen oldu. Sonun başlangıcıdır. Ve sonra karanlığın İslam âleminin üzerine çöktüğünü gördük. Hurafe galip geldi. İslam ülkeleri uluslararasındaki bilim yarışını terk ettiler. Başlıca zenginlikleri olan petrolü, krallarını, şeyhlerini, şıhlarını ve onların düzenlerini emperyal ortaklarıyla birlikte korumaya yarayan hurafenin egemenliği ve dinin reformlara kapatılmış yapısı oldu.
                                                                      *** 
Laikliğe düşmanlıklarının temelinde yatan gerçek budur.
Karşımızdaki düşman “din” adına konuşuyor; öyleyse dindarlar bu durumu gözden geçirmek, laikliğin anlamını yeniden keşfetmek durumunda değiller mi? Hep iç mi çekecekler, hep uyumayı, uyutulmayı mı tercih edecekler. İbn-i Haldun’un, İbn-i Sina’nın, yalnız büyük bir şair değil aynı zamanda büyük bir matematikçi olan Hayyam’ın yolundan gitmek o kadar zor mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları