Medyada Siyasi Tekelleşme

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Basın özgürlüğünün önündeki temel engellerden birisinin medyada tekelleşme, gazete ve TV kanallarının sermaye gruplarının elinde toplanması olduğu biliniyor. Medyanın sermayenin elinde olmasının, patronların gazetecilik dışı faaliyetlerinin, sahip oldukları gazete ve kanallarda özgür yayıncılık yapılmasını önemli ölçüde engellediği bir gerçek. Basın yayın sektörünün giderek maliyeti yüksek, kâr oranı düşük, hızla gelişen teknoloji nedeniyle sürekli ve pahalı bir yenilenmeyi zorunlu kılan bir sektör haline gelmesi de işi yalnız gazetecilik yapmak olanları sektörün dışına itti. Zor koşullarda varlığını sürdüren bir iki farklı örnek dışında tüm medya bugün büyük sermaye gruplarının elindedir.

Omurgası olmayan gazetecilik
Bu tekelleşmeye şimdi farklı bir “tekelleşme” daha eklendi. Bu da siyaset eliyle tekelleşmedir. Egemen siyaset odakları baskı ve güçle yayın organlarını kendi görüşleri çevresinde topladı. Farklı isimler verilebilir; “yandaş medya” diyebilirsiniz, maddi desteğin oluşma biçiminden yola çıkarak “havuz medyası” diyebilirsiniz. Sonuç, gazete ve TV kanallarının bir siyasi görüşün her koşulda destekçisi, gazetecilik ilkelerine dayanmayan, aldırmayan bir tekele dönüşmesi oldu. Basit bir “ilkeyle” hareket ediyorlar; “iktidar her zaman ve her koşulda haklıdır.” İktidar strateji ve taktiklerini değiştirdiğinde de ona hızla uyum sağlamak, bir gün önce söylenenleri, yazılanları hızla unutmak bu tarzın en önemli ilkesi haline geldi.
Bu da ülkemizde gazeteciliğin içine düşürüldüğü durumu anlatıyor. “Ama onlar artık gazete, yönetenler de gazeteci sayılmazlar” demek de sorunu çözmüyor. Kuşkusuz bu gazeteler, TV kanalları tirajları, izlenme oranları ne olursa olsun geniş kitleleri etkileme gücüne sahipler. Bu durum da halkın doğru gerçek haber alma hakkına ağır bir saldırı anlamı taşıyor. Geride kalan, gazetecilik ilkelerine uymayı varlık nedeni olarak gören, halkın haber alma hakkına saygıyla mesleklerini yürütmeye çalışanların çabalarının yetersiz kalacağı açıktır.

Özgürlük alanı daralıyor
Gazetecilik yapmayı zorlaştıran bir diğer olumsuzluk özgürlüklerin giderek kısıtlanması, bürokrasi ve yargı eliyle gazetecilerin, gazeteciliğin önüne aşılması güç engeller çıkarılmasıdır. Açılan soruşturma, dava sayısı yukarılara tırmandı. Üstelik bu soruşturma ve davalar, mahkûmiyet kararları siyasetin en üst kademelerinden yönetiliyor. Açılan hakaret davaları bunun en somut örneği. En üst kamu kurumları da artık gazetecileri hedef göstermeye, onlarla ilgili suç duyuruları yapmaya başladılar. Son örneği Cumhuriyet muhabiri arkadaşımız Sinan Tartan için Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı suç duyurusu. Bir haber nedeniyle başlatılan bu soruşturmanın nasıl sonuçlanacağını merakla ve kaygıyla bekliyoruz. Erdem- Can davasından sonra bu da Türkiye’de medyanın durumunu ve karşı karşıya kaldığı durumun bir fotoğrafı olacaktır.

Dayanışma zorunluluğu
Peki, bu koşullarla nasıl mücadele edeceğiz? Hangi medya kuruluşunda çalışıyor olursa olsun mesleğine saygılı gazetecilerin, yazarların, muhabirlerin dayanışması bu mücadele için öncelikli koşuldur. Gazetecilik ilkelerini savunan meslek örgütlerinin çabalarını artırmaları gerektiği de ortada. Ve buna kuşkusuz okur desteği eklenmelidir. Okurlar gazeteleri, izledikleri kanalları, gerçeği yansıtıp yansıtmadıkları, ülke gerçeklerine uygun yayın yapıp yapmadıkları konusunda denetlemeye, eleştirmeye, onlara önerilerde bulunmaya daha fazla önem vermelidirler. Okurdan başlayacak, meslek örgütleriyle güçlenecek, muhabirde sonuçlanacak bir dayanışma ağıyla mücadeleyi güçlendirmek zorundayız.

Türbanı meşrulaştırmayın
Üç nesildir evimizde “Cumhuriyet “ okunur. Öncelikle bunu belirtmek isterim. Vaktinizi almak istemem. Ancak 21 Mayıs tarihli gazetede (Neydi, ne oldu, ne olacak? başlıklı) yazı dizisinde Fatma Bostan Ünsal’la yapılan röportaj da bulunuyor. Görüşü ne olursa olsun “türbanlı” birine “Cumhuriyet” gazetesinde yer verilmesinden rahatsız oldum. Bu düşüncemi doğru bulmayabilirsiniz, “kutuplaşmanın bir örneği” diyebilirsiniz, ancak TV ve gazetelerde türbanlı, sarıklı, cüppeli kişilere yer verildikçe bu durumun meşrulaştırıldığını düşünüyorum. Bu mesajım sadece gazeteme verdiğim değerden kaynaklanmaktadır. İyi çalışmalar dilerim. Meral Gürer

Okur Temsilcisi’nin görüşü:
Gazetelerin temel görevi gerçeklerin okura eksiksiz, nesnel bir şekilde ulaşmasını sağlamaktır. Haberler ideolojik bir süzgeçten geçirilerek halka sunulmamalıdır. Örneğin okurun beğenmediği, yanlış bulduğu bir siyasi çizgi bugün iktidardaysa, onu görmemek, uygulamalarını aktarmamak mümkün değildir. Aynı şekilde iktidar çevrelerindeki farklı yaklaşımları, iktidarın siyasi çizgisini eleştirenleri görmemek gazetecilik ilkelerine uymaz. AKP içindeki farklı görüşler bugün önemli, haber değeri taşıyan konular arasındadır. Bu kapsamda iktidarı içerden eleştiren Arınç’ı görmek ama türbanlı diye bir kadın politikacıyı, farklı görüşler geliştiren bir öğretim üyesini görmemek, onun görüşlerine yer vermemek olmaz. Kaldı ki gazeteci gerçek hoşuna gitmese de gerçeğin fotoğrafını çeken kişidir.

Kısa Kısa
TV sayfalarını yine kaybettik
Bir süre iyi gidiyordu. Kanallarla ilgili bilgiler, akış dışında diziler, filmler hakkında haberler de okuyabiliyorduk. Yine kaybettik. Umarız geçicidir. Hilmiye Tunç

Umudu keselim mi?
Dış dünyanın farklı kentlerinden denemeleri, yazıları beğenerek okuyorduk. Pazar Yazıları kesiliverdi. Umudu keselim mi? Yer darlığının kurbanı mı oldu Pazar Yazıları? Gereksiz bir sürü magazin haberine yer buluyorsunuz desem kızar mısınız? Erdal Uzunoğlu

Sizi kutluyorum
3000 üniversite öğrencisine 1 yıllık e-gazete aboneliği fırsatı sunduğunuz için sizi kutluyorum. Keşke daha fazla üniversiteli yararlanabilse. Nihan Demreli  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları