‘Milli Önemi Haiz’ Bir Konu

06 Nisan 2014 Pazar

Ruhlarımız hepten mi karardı, yoksa ufukta umut ışıkları mı belirdi bilemiyoruz. Belki de iflah olmaz iyimserliğimiz, kendi savaşımıza duyduğumuz saygı kimi inkâr edilmez gerçekleri görmemizi engelliyordur. “Gerçekçi olmak” zorunluluğu ile “gerçekçi ol imkânsızı iste” mottosu arasında gidip gelen aklımızın, bilincimizin zaman zaman bize oyunlar oynuyor olması da mümkün.
Daha da önemlisi biz olasılıklar ve umutlar arasında kendimize bir gerçekçi yol çizmeye çabalarken “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” de olabilir.
İktidar olmanın avantajlarını yasa tanımazlıkla taçlandırmış olanların planlarına daha çok dikkat etmek gerekmez mi bu durumda.
Gerekir.

***

Yeni cumhurbaşkanını halk seçecek. Anayasa öyle diyor. Anayasa öyle diyor ama tartışmalara bakılırsa önümüzde fazla bir seçenek de yok gibi görünüyor. “Başbakan karar verecek” diyorlar. Ya kendisi aday olup ilk turda oyları silip süpürecekmiş ya da “Bu cumhurbaşkanlığının tadı yok, etkisi yetkisi az” deyip “de facto” daha etkili, yetkili başbakanlıkta kalacak, Çankaya’yı da kardeşi Gül’e bırakacakmış.
Olabilir mi böyle bir şey. Olabilir.
Peki biz şimdi ne yapalım? Kime gidelim, kimden medet umalım?

***

“Ali kıran baş kesen” iktidarın devre dışı bıraktığı kurumlar arasında sayılan iki önemli kurum; kararlarına uyulmayan Danıştay, raporları Meclis’ten bile gizlenen Sayıştay artık yok hükmündedir diyebilir miyiz?
Sizi bilmem, ben diyebiliyorum.
En yüksek mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin durumu da bana sorarsanız artık sallantıdadır. Anayasa Mahkemesi ki, gerektiğinde bakanları, komutanları hatta cumhurbaşkanlarını Yüce Divan sıfatıyla yargılayacak mahkemedir, şimdilerde “kendine sınır çizilen”, “haddi bildirilen” mahkeme olmuş durumdadır. Adalet Bakanı “Anayasa Mahkemesi kendisine çizilen sınırı aştı” diyebildiğine, Başbakan da mahkemenin “Twitter’ı serbest bırakın” kararına “milli bulmadığı için saygı duymadığını” ilan ettiğine göre eyvah ki eyvah...

***

Ama benim önemsediğim bir başka küçük, kayda değmez bir karar daha var ki, at ile Üsküdar arasındaki ilişkinin yeni boyutunu gösteriyor ve işin kökten bittiğinin açık kanıtıdır. Bundan böyle siz ne yaparsanız yapın birkaç oyla yitirdiğiniz Üsküdar, isterseniz memleket de diyebilirsiniz, artık bir at meydanıdır.
Şöyledir.
Boğaza yeni bir köprü yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Bu köprünün ve çevre yollarının geçeceği geniş ormanlık ve sulak araziyi nasıl halledeceğiz peki?
Çok kolaydır. Yönetmeliği değiştireceksiniz. Yeni bir yönetmelik yapacak ve sulak arazileri ikiye böleceksiniz: “Ulusal önemi haiz sulak alanlar ve mahalli önemi haiz sulak alanlar.” Böylece 2.5 milyon ağacın, 70 sulak alanın, 8 derenin yer aldığı bu alan “milli” olmaktan çıkar “mahalli” olur ve de gökyüzünden kuşların gelip geçtiği bu yere köprünüzü konduruverirsiniz.
Bu “milli” meselesi çok önemlidir. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hiç de “milli” olmayan karara karşı öfkesini en üst düzeyde dile getirmiş olan iktidar partisi, “milli” sıfatını hiç hak etmeyen bu sulak arazi parçasını da “mahalli” yapmaya kuşku yok ki muktedirdir.
Peki siz cumhurbaşkanı seçmeye muktedir misiniz ki, oturmuş “Şu olursa bu olur, o ötekiyle birleşirse belki bir şeyler değişir, belki şehre yeni bir film gelir” türünden lafügüzafla klavye eskitirsiniz. Hem size bir soran mı var? Pek çok çetrefil işi bir kılıç darbesiyle çözmüş Erdoğan, o eski dağdağalı zamanlarda bile çözdü de şimdi mi çözemeyecek bu meseleyi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları