Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Politikada ‘Kıvraklık’ Zamanları

15 Kasım 2013 Cuma

Politikalarda hızlı sayılabilecek değişimleri gerçekleştirebilmek herhalde ustalık gerektirir. Peki, ustalık mı değil mi anlayabilmek için görüntünün arka planına, nedenlere, gerekçelere, itenlere, çekenlere bakmak daha iyi olmaz mı?
Şimdi Erdoğan - Davutoğlu ikilisinin dış politikadaki zikzaklarını değerlendirenler Irak, İran, Mısır ve Suriye politikalarındaki çarpıcı değişikliklere de “ustanın harikulade işleri” olarak bakma eğilimindeler. İktidarı koşulda beğenen yorumcular yaptıkları analizlerde, “ulusal gururlarına” ters düşüyor olmalı, dış faktörün etkisini görmezden gelmeyi seçiyorlar. Oysa özellikle dış politikada dış faktörler iç faktörlere göre daha ağır basmaktadır.
Önce ne değişti ona bakalım.

***

Türkiye, Irak’la ilişkilerini düzeltiyor. Kısa bir süre önce muhalif politikacıya kucak açan, sahi şimdi nerede Haşimi?- buna karşılık Kerkük’e inişine bile izin verilmeyen Türk dış politikası, Maliki ile yeni bir balayına hazırlanıyor. Çelişki gibi görülebilir belki ama Irak Kürdistanı Başkanı Barzani’nin Erdoğan’la Türkiye Kürtlerini sıkıntıya sokan Diyarbakır buluşması, petrol gelirlerinin özellikle Batı’ya satışı garantiye alacak biçimde paylaşılması bu gelişmeye dahildir.
Mısırla ilişkilerde Rabia işareti mitinglerde hâlâ işe yarasa da ilk günlerdeki tatlı heyecan, muhteşem “darbe karşıtlığı”, “Mursi kardeşim” üslubu geride kalmak üzeredir. İran konusunda ince hesaplar bir kere daha devreye giriyor, kimi dış politika editörleri her kadar henüz kavramamışlarsa da Batı’nın rotasındaki İran’la uzlaşmaya eğilimli değişiklikler yakından izlenmeye çalışılıyor.
İsrail’le “one minute” dönemi ise çoktan tüketilmiştir.
Geriye Suriye meselesi kalıyor. Orada da hızlı bir değişim sürecine giren Erdoğan- Davutoğlu ikilisi, eli kanlı şeriatçılarla, El Kaide unsurları ile ilişkilerini soğutma dönemini başlatmış, ABD - Rusya anlaşmasına gönülsüz de olsa, boyun eğmek gerektiğini kavramışlardır. PKK ile sürdürülen ve seçime kadar düşük düzeyde tutulmasında yarar görülen “müzakerelerde” giderek güçlü bir olmaya başlayan PYD bir sorundur, ama esas olarak Suriye’den çok PKK ile ilişkili sorundur. Acaba o da Barzani ile birlikte çözülemez, etkisi azaltılamaz mı? Neden olmasın, durum uygundur; bizzat Barzani pragmatist” bir politikacı olduğunu Diyarbakır öncesi PYD’ye, ABD desteğiyle sırt çevirerek göstermemiş midir?

***

Kısası budur. Peki burada dış faktör nerede?
Dış faktör bu politika değişikliklerinin hemen her alanında, her adımında, her milimetre karesinde yer alıyor. Erdoğan ve Davutoğlu ABD tarafından çizilen politikalara itiraz edilemeyeceğini, itiraz edebilmenin koşullarına, asıl önemlisi yeteneklerine sahip olmadıklarını anladılar: Zararın neresinden dönülse kârdır, geç kalındıkça düzeltmek daha zor olacak, içeride her gün biraz daha güçlenen toplumsal muhalefet karşısında destek olması gereken Batı böyle giderse köstek bile olabilecektir. Asıl olansa “Batılı” olmayı eşyanın tabiatı gereği kabul edemeyecek olan Erdoğan’ın, aslına dönmeyi, “Batıcı” olmak gerektiğini yeniden hatırlamasıdır.

***

Kısa bir süre önce kimi liberallerin ve Erdoğan’da herkese kafa tutan “emperyal lider kumaşı” keşfeden şaşkın danışmanların tatlı hayallerine “bekleyin göreceksiniz; İran, Irak, Suriye ve İsrail konularındaki kahramanlık, yakında dış politikada kıvraklığa dönüşecektir” demiştik; şimdi o zamanlardayız. Zor zamanlardır: Toplumsal muhalefetin sıkıca bastırılması, “valilerin, polis şeflerinin yedirilmemesi” şarttır. Yola beraber çıkılan eski arkadaşların “ikna” edilemiyorlarsa “tenzil”, hatta “tenkil” edilmeleri bile gündeme gelebilir. Ne de olsa oyun büyüktür; vizyona çıkan film kötü olsa bile ne önemi var?
İş satışta, reklamda, gişede değil midir!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları