Savaş Medyası

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Medya zor zamanlardan geçiyor ve mesleğin yüz akı gazetecilerin görevi ve sorumlulukları da artıyor. Artık sakin zamanlardaki gibi davranmak, yazmak, çizmek görevini yapıyor olma duygusu ve huzuru vermiyor bize. Şimdi daha özenli, daha gerçekçi, nesnellikte kılı kırk yaran bir gazetecilik gerekli. Gazetecilere barıştan, insan haklarından, demokrasiden yana olma görevi veren Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin bu vazgeçilmez kuralına eksiksiz uyma zamanıdır. Her zamankinden daha fazla. Gazetecilik bugün iktidar sahiplerinin, onların kendi mesleklerine ihanet eden yandaş medyasının ağır saldırısı altında. Değerli meslektaşım Nazım Alpman bu durumu Bir- Gün gazetesinde 22 Ağustos’ta yayımlanan makalesinde açık, net cümlelerle gözler önüne serdi. Bu önemli makaleden geniş bir özeti Cumhuriyet okurlarının da ilgisine sunuyorum. Alpman durumu şöyle anlatıyor:
“Üzerine sert projektör ışıkları düşenler etraflarını göremezler. Kör bir karanlıkta oldukları hissine kapılırlar. Sahne sanatçıları bu duruma alışık oldukları için seyircileri görmeseler de gösterilerini sürdürürler. Bilirler ki, seyircileri oradalar… Benzeri durum siyaset sahnesi için söz konusu olduğunda projektör ışıkları altındakilerin sanatçılar gibi masum olmadıklarını bütün dünya âlem görür, bilir, seyreder… Ama gündemi sert ışıklar altında her türlü numarayı yapıp bütün icraatını sergileyen siyasilerin açıklamaları belirler!
Burada ihtiyaç olan tek şey gazetecilik ve sahici gazetecilerdir! Onlar hem sahneyi çekebilirler, hem de sahnede olan biteni izleyen seyircileri… Oyun bitmeden durumu yazıp çizerler: - Sahneye koyduğunuz oyun, izleniyor! Bu yüzden (iktidardaki) siyasetçiler gazetecileri sevmezler… Türkiye’de yukarıdaki pozisyonda bir oyun sahneleniyor. Sert ışıklar her şeyi ayan beyan gösteriyor. Kanlı oyunu herkes görüyor. Medya hariç! Kastettiğim yaygın medya… Tıpkı 1990’lardaki gibi. OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu gazetecileri toplamıştı, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin Levent’teki büyük balo salonuna. Sonra da talimatını vermişti: -Basın Güneydoğu’yu milli maç gibi izlemeli! Medyadaki bu “milli ruh” etkisini hiç kaybetmedi. Bağımsız gazetecilik yerine 657 Sayılı Devlet Memurları gibi çalıştılar. Karşılığında maaş yerine her ay servet aldılar. Ama bu dönem, ne hizmetinde oldukları devlete, ne de kendilerine kazandırdı! Devlet büyük bir savaşı kaybetti. Onun hizmetinde olan gazeteciler de itibarlarını!..
Kanlı dönemlerin gerçek sorumluları arasında bu anlayışla gazetecilik yapanlar da vardır. Kısaca yazalım: -Savaş medyası!”

Gerçekler halkın belleğinden silinebilir mi?
Önemli bir yazıya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Cumhuriyet gazetesinde 22 Ağustos’ta Tora Pekin yazdı; gerçekleri gizleme, olup biteni hafızalardan silme operasyonuna parmak bastı. İnternet sitelerindeki haberleri hedef alan tuhaf mahkeme kararları, daha doğrusu “özel yetkili” Sulh Ceza mahkemeleri kararları kanıtlanmış haberleri sosyal medyadan silmeyi amaçlıyor. Hatırlayacaksınız, Sakarya Valisi Hüseyin Avni Coş’un bir yurttaşa “gavat” diye seslenişi bütün çarpıtma çabalarına karşın kanıtlanmış, Vali de sonunda itiraf etmek durumunda kalmıştı. Ama bu gerçeği geçmişe dönük internet sitelerinden silme çabası, hukuk literatürüne geçecek bir kararla şimdi önümüzdedir. Valinin başvurusu üzerine Sakarya Sulh Ceza Mahkemesi tarafından alınan bu ilginç kararı Tora Pekin’in yazısından aktaralım: “Karara göre, Kamuoyunun bilgisinde olan fakat ‘güncelliğini yitirmiş’ haber, ‘Valinin devlet idaresinde ve toplumdaki yerinin küçük düşürülmesine yol açacak ve kişilik haklarını ihlal edici nitelikte’ imiş, bu nedenle de bunları artık okumamamız gerekirmiş. Bunu şöyle tercüme etsek, yanlış mı olur? Ey vatandaş, ortada tümüyle doğru bir bilgi var, ama sen bunu bilmeye devam edersen bundan etkilenir, maazallah ona göre kanaat üretirsin. O yüzden bunu unutman gerek. Unut!”
Unutalım, unutturalım mı değerli okurlar?

Twitter’da paylaşmak
Cumhuriyet’in web sitesinden kim sorumlu, bulamadığım için size yazıyorum, doğru adres misiniz, emin olamadan. Köşe yazılarını iOS uygulaması üstünden entegre bir şekilde Twitter’dan paylaşabiliyoruz, fakat web sitesi için bu mevcut değil. Facebook üstünden paylaşılabiliyor, hatta Google’ın sosyal medya aparatı üstünden de (ki bunu gerçekten kimse kullanmıyor) fakat Twitter yok. Sadece yazarın yazdığı ilgili bölümün Twitter adresini takip etmek için bir buton çıkıyor, ama yazıyı paylaşmak için bir buton yok. Eklemesi çok basit bir şey, ama kullanıcıların paylaşımını kolaylaştırmak açısından çok faydalı. Bir Cumhuriyet okuru olarak böylesine basit bir konunun eksik olmasına hiç anlam veremiyorum, umarım eklemeyi düşünüyorsunuzdur. Saygılarımla... Baran Zoral
Sorumlu yöneticinin yanıtı: Merhaba, Cumhuriyet. com.tr web sitesi yazarlar sayfasında Twitter’da paylaş butonu ve yazarı takip et butonu site kurulduğu andan itibaren yerleşik şekilde duruyor. Önerim, okurumunuz tarayıcısını yenilemesi, güncellemesi veya bu işlemi başka bir bilgisayardan kontrol etmesidir. Selamlar... Emek Deniz Yıldız. Dijital Rezervasyon Yöneticisi

Biz onların ‘nesebini’ biliriz!
Gazetenizi internetten yakın takip etmekteyim. Cumhurbaşkanı’nın muhtarlara yaptığı konuşmada “Siz mahalle sakinlerinin kim olduğunu, nesebinin ne olduğunu herkesten iyi bilirsiniz” demiştir. Burada nesep (akrabalık, hısımlık) demektir. Siz ise bu terimi Cumhurbaşkanı mezhep ayrımı yapıyor anlamında bir haber başlığı yaparak ya bilgisizlikten ya da kasten çok yanlış bir manşete imza atmış durumdasınız. Umarım düzeltirsiniz. Yıllarca güzel Türkçe için, bulmacalarını çözmek için saatler harcadığımız gazetenize yakışmıyor böyle basit haber başlıkları.. Saygılarımla... Cemal Saraç
Okur Temsilcisi’nin Notu: Nesep sözcüğünü yanlış kullanan ne yazık ki
Cumhurbaşkanı idi. O konuşmasında da daha sonra da bu sözcükle neyi, kimi kimleri kastettiğini açık açık söyledi.

Parfüm reklamı!
11 Ağustos 2015, Salı, Cumhuriyet gazetesinin arka sayfasında sağ sütunda, reklam üstündeki habere lütfen bir bakar mısınız? “Halfeti’yi nasıl bilirsiniz. (soru işareti kullanılmamış). Şanlıurfa’nın küçük bir şirin ilçesi. (Küçük, şirin bir ilçesi demek sanırım daha doğru olur) Atatürk Barajı’nın altında kaldığından içinde tekne turları yapılan kasaba, PKK lideri (Liderliği sanki o kişinin özel bir unvanıymış gibi büyük L harfi ile yazılmış) Abdullah Öcalan’ın doğduğu şehir. Daha önemlisi, şimdi Halfeti bir parfüm adı oldu. Penhaligon’s, Trade Routes Collection serisinin yeni üyesine ‘Halfeti!’ (Parfümün resmi, tescilli markası ünlem işareti konularak mı yazılıyor?). Halfeti, lüks AVM’lerde 100 ML’si 629 TL’ye satılıyor.” Bu haberle özel bir parfüm markasının reklamı mı yapılıyor? Gizli reklam yöntemiyle Abdullah Öcalan’ın mı reklamı yapılıyor? (Aman, ne gizli, ne gizli...) Televizyonlar, radyolar, gazeteler bir ürünün reklamını yapmamak için olduk olmadık yerde mozaikleme, bip’leme yaparlarken böyle bir haber başka nerede yapılabilir? Neden? Saygılar, selamlar. Olcay Akdeniz
Okur Temsilcisi’nin Notu: Haklısınız. Bu haber özellikle parfümün fiyatını ve satış yerlerini de yazarak amacını aşmış. Öcalan’ın doğum yeri ile ilişkisi de zorlama olmuş.

Blog sayfası açılamaz mı?
Bildiğiniz üzere insanların sosyal medya üzerindeki aktifliği gittikçe yaygınlaşmış durumda. İnsanlar içlerini başkalarına sanal yoldan aktarmaya çalışmaktalar. Fakat bunu Facebook gibi güvenirliği düşük siteler yoluyla yapıyorlar. Sizden ricam bir projeye atılmamız ve Cumhuriyet gazetesi online sitesi içerisinde bir blog bölümü oluşturarak, hem amatör yazarları keşfedip hem de o insanların siyasi, kültürel, sportif, görüşlerini ifade etmesine olanak sağlamaktır. Yönetim olarak görüşülmesini arz ederim. Saygılarımla... Sezer Ayten

KISA... KISA
Motosiklet
10 Ağustos 2015 Cumhuriyet Gazetesi’nin ikinci sayfasında motorsiklet kelimesi geçiyor. Bilindiği gibi bu kelimenin aslı motosiklettir. Bu yanlışlıklar üzüntü veriyor, saygılarımla... Dr. Sedat Ongan

Camisi... camii...
İyi günler, Köklü bir geçmişe sahip olan gazetenizin 22/8/2015 tarihli sürmanşetinde kullanılan CAMİSİ ifadesini kınıyorum. Zaten güzelim Türkçe’miz yeterince katlediliyor bari siz yol gösterici olmayın. O kelimenin doğrusu CAMİİ’dir. Dilara Gülgün
Okur Temsilcisi’nin Notu: Ben de bu türden değişikliklerin olmamasını dilerdim,ama ne yazık ki yazım, imla kılavuzları artık camii yerine camisi diye yazmayı da yanlış bulmuyor. Başka dillerden Türkçeye kazanılan, aktarılan sözcüklerde zaman içinde bu türden değişiklikler kaçınılmaz oluyor.

Kopyala yapıştır hatası mı?
Sayın Sedat Yaşayan’ın hazırladığı kitap armağanlı bulmacayı 15 yıldır çözüp gazetemize gönderiyorum. Bugüne kadar birçok hatalar oldu. İlgili arkadaşlara bildirdik. Ancak 9 Ağustos 2015 tarihinde gazetede açıklanan 26 Temmuz 2015-1531 kazanları ile 26 Nisan 2015 kazananları aynı kişiler. Kanımca kopyala-yapıştır yapılmış. Bir hayli müdavimi olan bulmaca severleri bu durum çok üzmüştür.
Harcadığımız emeğe saygı gösterilmesini istiyoruz. Saygılarımla... Nejdet Özer  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları