Sevgili Can, Sevgili Erdem

27 Aralık 2015 Pazar

Bir ayı doldurdunuz Silivri zindanında. Hapishane lafı sonradan uydurmadır. “Hapis” kısmı gerçektir de “hane’si” işin içine biraz sıcaklık katmak içindir; yalandır. “İyi” tarafı; dışarıdaki keşmekeşten, insanların birbirlerini anlamamak için gösterdikleri anlamsız gayretten uzaktasınız. Neyse ki, sizin tutukluluğunuzun insanlık, hukuk ve yasadışılığı konusunda fikir birliğimiz var. Dün arkadaşlar sizin 30 gününüzü temsilen Tünel’de 30 adımlık bir gösteri düzenlediler. Duydunuz ama izleyebildiniz mi? Bir iki dakikalık haber oldu bir iki kanalda. Hemen hemen tümüyle korkutulmuş, boyun eğmeye zorlanmış gazeteler pazar nüshalarında yer verdi mi, verdiyse nasıl verdi, bakamadım, bilmiyorum.

***

Ama sizin ve diğer gazetecilerin hapsedilmesinin saçmalığını tüm dünya biliyor artık. Okumuşsunuzdur; Bülent Arınç bile gerçeği, uzun süre “sözcülük” yaptığı için “itiraf” mı demeliyim bilmiyorum, dile getirdi. Adalet Bakanı’na göre ise “içeride gazetecilik yaptığı için tutuklanmış, hüküm giymiş kimse yoktur.” İçeridekiler, yani sizler gazeteci değilsiniz; yayımlanan haber haber, gazete de gazete değil zaten. Siz casus, haber olmayan haber casusluk kanıtı, gazete de terör örgütü olsa gerek. Bakan’ın tam bunu söylediği gün Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin ile eski Zaman Genel Yayın Yönetmeni’ne de beş yıla kadar hapis istemiyle soruşturma açıldı, duymuşsunuzdur.

***

İçerisinin nasıl bir yer olduğunu darbe zamanlarından biraz bilirim de galiba şimdi durum daha vahim. Ama dışarısı da pek tatsız arkadaşlar. Ölüm Güneydoğu’da artık onlarla değil yüzlerle anlatılıyor. Batı’da duyarsızlık, kaç gündür Ankara’nın üstünden kalkmayan, Fikret’in ünlü şiirindeki “dud-u muannid” inatçı, kötücül sis gibi yayıldı. Korku dağları bekliyor. Kimi hızını alamayan vekiller ODTÜ’deki mescit kışkırtmasını fırsat biliyor, “Cizre’ye nasıl girdik ODTÜ’ye de öyle gireriz” diyebiliyorlar. Asıl hedeflerinin görev süresi dolduğunda, diş geçiremedikleri Rektör’ün yerine uygun, söz dinler birini atayabilmek. Öte yandan her sokağa çıkıp söz edeni tutup götürüyorlar neredeyse; gözaltıların hesabı tutulamaz oldu artık.

***

Bizse bildiğiniz gibiyiz; yönettiğin, yönettiğiniz gazeteyi yaşatabilmenin, üstümüze üstümüze gelenlere yanıt verebilmenin, ayakta kalabilmenin, hatayı, kusuru giderebilmenin derdindeyiz. Kendi derdimizin memleketin derdi ile iç içe geçtiğini de iyice bildik, özümsedik. Okurlarımız, bilirsiniz benim yazı dışında en önemli görevimdir, hiçbir hatayı affetmezler, dertlerinin derdimiz, derdimizin de memleket olduğunu iyi bildiklerinden bugünlerde daha çok yazıyorlar. Size de mahsus selamlarını, sıcak dayanışmalarını, desteklerini gönderiyorlar.

***

Sevgili Can, Sevgili Erdem, bu pazar biraz ruhunuzu kararttığımın farkındayım. Ama ne yapayım ki durum budur; hallerimiz böyledir. Bizim ayakta kalmamız, kalabilmemiz biraz da size bağlıdır. Oradan bize; direnen, teslim olmayan gazetenize yardım edeceksiniz; biz de ayakta kalacak, genişleyen halkalar gibi büyüyen dayanışma dalgalarını aktaracağız size.
Siz hapistesiniz, biz burada her gün biraz daha yalnızlaşıyoruz ama yine de hiç kuşku duymayın; “buharlaşıyor”, yayılıyor, en uzak yerlere kadar uzanıyor “katı olan her şey...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları