Siz de ‘Buğz’ Ediniz

13 Ekim 2013 Pazar

Yeni bir döneme girdiğimiz artık
herhalde anlaşılmıştır. Bundan böyle ya
boyun eğecek ya da başımıza geleni
iyice kavradıktan sonra becerebildiğimiz
kadarıyla, eğer hâlâ bir parça kalmışsa,
demokratik direnme hakkımızı kullanacağız.
İktidarın hayatın tüm alanlarına egemen
olduğu ve bundan sonrasının artık işin
süsü püsü sayılabileceğini o cenahın usta
kalemleri yazıyor. Onları okumanın, ne
demek istediklerini anlatmanın, şifrelerini
çözmenin önemi bu nedenle büyük. Birkaç
yazar önerebilirim ama bu alanda öncü
kalemlerden birisi Zaman gazetesi yazarı Ali
Bulaç’tır. Söyleyeceğini fazla dolandırmadan
söylediği için de yararı büyük.
***
Son paketimizin, demokratikleşmenin inkâr
edilmez kanıtı olarak sunulan ve gerçekten
de lafz olarak pek “mükemmel” görünen
“nefret suçlarının önlenmesi” maddesinin
ne işe yarayacağını biliyoruz artık. Kılık
kıyafet özgürlüğünün türban ve giderek daha
farklı kapanma biçimlerine özgürlük anlamı
taşıdığını, zinhar başkalarının özgürlüğü
anlamına gelmeyeceğini AKP Sözcüsü’nün
“ifade özgürlüğüne sahip çıkması” ve bir
sunucuyu işinden etmesiyle anladık.
Demek ki neymiş; “kapanmak
özgürlükmüş”. Bunun, içine girdiğimiz
dönemin her şeyi anlatan mottosu olacağını
söyleyebiliriz. Farklı düşünebilmenin bu son
döneminde, farklı düşündüğümü söyleyeyim
de hiç değilse ruhumu kurtarmanın biçaresi
olayım: Kapanmak özgürleştirmez. Tam
tersine kadını daha eve girmeden kapatır
ve sonrası tam olarak eve kapanmak,
daha doğrusu erkek toplumu tarafından
kapatılmak anlamı taşır. Söylendiğinin tersine
iş hayatından, kamusal alandan, şu anda
var olabildiği her açık alandan uzaklaştırır.
Bunu söylemeyi hâlâ düşünce özgürlüğü
kapsamına girer diye düşündüğüm için
şimdi söylüyorum, “sonra nefret suçları
kapsamına girer söyleyemezsin” diyenler
var çünkü.
***
Ali Bulaç da düşünce özgürlüğünden
bu anlamda kaygılı olduğunu dün yazdı
gazetesinde. “Ya İslama aykırı sözler
düşünce özgürlüğü kapsamına girerse”
diye yazdı, tersten vurdu. Şöyle dedi
örneğin: “Nefret suçuna dahil edilmek
istenen fiillerin çoğuna yakından
baktığımız zaman, bunların ‘düşünce ve
ifade özgürlüğü’ kapsamına girdiklerini
görürüz ki, bunun manası uyanmış bir
duygunun başkasına vermesi muhtemel
zararını önlemeye değil, başkalarına
zararı olan fiillerin önündeki engeli
ortadan kaldırmaya matuftur.”
Bu dolambaçlı cümlenin tercüme
edilmesinde yarar var. Ne yani diyor
Bulaç, düşünce özgürlüğüne giriyor diye
İslama zarar veren duyguları serbest mi
bırakacağız? Ya onlar eylemin önündeki
engeli kaldıran düşüncelerse!.. “Farklı
kültürel topluluklar ve hayat şekilleri
bir arada var olmak istiyorlar, bunu
anlıyoruz ama birinin diğerini kolayca
zayıflatması, özellikle ‘kötü’nün ‘iyi’yi
yok edip hayatiyetine son vermesi söz
konusu olursa ne yapmalı?” Ne yapacak
mümin vatandaş şu “farklı hayat şekline”
bürünmüş “kötülük” karşısında? Hadis
ne diyorsa onu yapacak: “Bir kötülük
gördüğünüzde önce elinizle düzeltin,
buna gücünüz yetmezse dilinizle
düzeltmeye çalışın, buna da gücünüz
yetmezse kalben buğz edin.” Hakkını
yemeyelim, Bulaç, onu dinlemeyen de çok
olur ama, bu “elle düzeltme” meselesinde
“kötülük”le karşılaşan “iyileri” görevli
saymıyor, o görevi Hüseyin Çelik’e
devrediyor: “Belirtmek gerekir ki mümkün
bireysel düzeltmeler dışında, toplumsal
düzen açısından kötülüğü ‘elle düzeltmek’
kamu otoritesinin görevidir.” Tercüme
yetiş! Diyor ki Bulaç; benim dine aykırı
bulduğum sözleri ve eylemleri herkes aykırı
bulmalı ve kınamalı, o da yetmez, nefrete
boğmalı, “buğz” etmeli. Daha ötesine,
benim “elle düzeltmeme” şu modern çağ
izin vermiyor, onu da devlet-i âli yapıversin
artık, işi ne?
Tercüme serbest oldu, farkındayım ama ne
yapayım, biraz “buğz” ediyorum; üstümüze
yürüyen tehdide karşı “engelleme bilincimi”
yitirmemeye çabalıyorum.
Size de salık veririm. Elle düzeltecek
değilsiniz ya!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları