12 Haziran’da seçim var. Zaman bir türlü geçmiyor. Olsa, bitse de hayat normale dönse. Herkes, seçim paranoyasına girdi. Metropollerde bile davul zurna ya da yüksek ritimli müzik sesleri kulakları yırtıyor. Bu durum, halkı büsbütün strese itiyor. Bu seferki seçim süreci bir başka türlü gibi. Parti başkanları kişisel savaşa girdiler. Birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortalıklara seriyorlar. Nezaket dışı sözlerin bini bir para. Belden aşağı sözler, yatak odalarına kadar giren görüntüler, şantajlar, iftiralarla birlikte havalarda uçuşuyor. Bütün bunlar siyasi terminolojideki yeni kavramlar. Verilen vaatlerde ise yeni kavramlar pek yok. Bütün siyasi parti başkanları, ülkeyi yeniden değiştirecek. İşsizlik, aşsızlık bitecek(!), eğitim düzelecek. Ayrıcalıklı uygulamalar ortadan kaldırılıp eşitlik sağlanacak. Bir anlamda asırlardır gelmeyen demokrasi gelecek(!). Kalkınmış olan Avrupa ülkelerini sollayacağız. Doğru ama, bunlar ütopya… Madalyonun arka tarafı da var; seçmen var, oy var, sandık var, açık tasnif var ama bunun içinden bir türlü demokrasi çıkmıyor. Tek adam çıkıyor. Düşünüyorum da acaba bizlerin seçme yeteneğimiz mi yok? Yani yeteneksiz miyiz? Kalıtımdan mı geliyor? Aptal mıyız? Gelin de bu işin içinden çıkın bakalım…

Bir de kulüplerimizdeki demokratik düzene bakalım; seçimler, ülke genel seçimlerinden farksız. Daha doğrusu; tıpkısının aynısı. Onların da seçim sandıklarından demokrasi çıkmıyor da krallar, imparatorlar çıkıyor. Kulüplerde de seçim öncesi seçmenler, muhteremdir. Başta başkan olmak üzere bütün yöneticilerin kapıları seçmenlere açıktır. Normal zamanda seçmenlerin yüzlerine bile bakmayan, selam vermeyen başkanların kongre arifesinde 100 metre öteden selam verdiklerini çok gördük. Hatta kongre salonunun kapısında nöbet bekleyen bu zat-ı muhteremlerin beş - altı bin kişinin teker teker yanaklarını öptüklerini anımsarım. Siyasal seçimlerde olduğu gibi iş normale dönünce bir daha “Hacı, hacıyı Şam’da görsün”. Sarmaş dolaş olan yöneticileri görmek asla mümkün olmaz. Ararsanız, bu kişiler ya yurtdışındadırlar, ya hayati toplantıları vardır, ya da yatı ile Akdeniz seyahatindedir. Bunlar kolay kolay düzelecek defolar değil. Şimdilik bu tarlalar böyle ürün veriyor!