Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
'Başka Tanrı'nın Çocukları'
“Vefa uzaklarda kalan bir his/dost, eski şarkılardan bir iz/şefkatse bardaki sarışın kız...” Zeki Müren’in şarkısını Ferdi Özbeğen söylerdi. Aklımda en çok kalan, birkaç yazıya da taşıdığım dize ise, herhalde ‘Şefkat’ takma adıyla barda çalışan o kızın göründüğü dizeydi. Şarkı öyle değilmiş, öyle bir kız yokmuş, şefkat de takma adı değilmiş, ne gam! Keşke olsaydı, keşke kendisine öyle bir ad taksaydı, keşke bu dize de gidip bir Attilâ İlhan şiirinde, sözgelimi “Gözlerin gözlerime değince/felaketim olurdu ağlardım” dizeleriyle başlayan “Üçüncü Şahsın Şiiri”nde kendine kıvrılacak bir yer bulsaydı...
\nYeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz sahtelikler vardır. Takma kirpiklerini çıkarır gibi hayatını gözden çıkaran kadınlar da, silahını belinden çıkarır gibi hayatını aynı kolaylıkla elinden çıkaran adamlar da bizi kandıramazlar ama, rol icabı diye bir şey vardır ve biz onların bu göz boyamalarını bağışlarız. Zararsız küçük beyaz yalanlar deniliyor artık bunlara ve sanırım ‘gerçek yalan’lardan farkı da, insanın önce kendisine söylediği yalanlar olması: Kendine söyleyemediğin yalanı başkasına da söyleme!
\nBen o küçük beyaz yalanları mı özledim? ‘Gerçek yalan’lar söyleneceğine keşke onlar yine söylense mi dedim? Ne onu özledim ne diğerini diledim. Yalanın gerçeğinden de taklidinden de yılmışken, gerçeğin artık dolaysızca yüzümüze çarpılıyor olmasından, sözlerin ağızdan birer kurşun gibi çıkarak, güdümlü mermi gibi doğrudan üstümüze gelmesinden ve bunu saklamak, yalanlamak, yumuşatmak için olsun en küçük bir çaba bile gösterilmemesinden dolayı da ne yapacağımı bilemedim.
\nNe yapmalıyım? “Biz aydınlığız/yandıkça/siz yaktıkça/karanlıktasınız” desem ne olacak, kim beni teselli edecek ki? Yalanlardan teselli bulduğumuz günler çoktan geride kaldı, artık bizi yalan söyleyecek kadar bile sevmiyorlar! Eskiden yalan söylerlerdi hiç olmazsa ve sevildiğimizi sanırdık. Şimdi ‘nefret söylemi’ dedikleri şeyin en hakiki örneklerini veriyorlar. ‘Biz yananlardan değil, yakanlardan tarafız’ demenin daha açık, daha yalın bir anlatımı olabilir mi? Öteki/leş/tirilmek filan hafif kalır bunun yanında. ‘Siz Başka Tanrı’nın Çocuklarısınız’ diyorlar en iyimser yorumla.
\nBir sosyalist olarak, bir demokrat olarak ve bir Alevi olarak kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim! Bunca umutsuzluğa düşmemiştim hiç! Yapılanların ve söylenenlerin karşısında böyle bir dehşet duygusunu daha önce yaşamamıştım. Hulki Aktunç’un “Yangın kavmindeniz/ne giysek alev” dediği yangın meğer hep sürecekmiş, hepimizi yakacakmış.
\nŞefkat, uzaklarda kalan bir his... Ne zamandır ‘vicdan’ sözü düşmüyor yazılardan. Eski defterler açıldıkça, yakın coğrafyalara bakıldıkça, kaleminden kan damlayan da ağzından bal damlayan da, bir erdem ve ahlak olarak ‘vicdan’ı yazıyor. Toplumsal vicdan. Gerekli, güzel, gelişkin. İyi de toplumsal hafıza, bir ses ve görüntü kaydının silinmesi gibi silinmek istendikçe, unutturulmak, üstü kapatılmak istendikçe, toplumsal vicdandan nasıl söz edeceğiz? Söz etsek ne olacak?
\nVicdan, yazılarımızı süsleyen, yeni keşfedilmiş ‘şık’ bir sözcük değildir. Bir Tanpınar romanındaki gibi, şöyle esrarlı ve dokunaklı bir cümle içinde geçtiğinde, o cümlenin kaderini değiştirecek ‘kullanışlı’ bir sözcük hiç değildir. Öyle her yazıda top gibi çevrilecek, ağızlara sakız yapılacak ‘hafif’likte bir sözcük olmadığını ise yazan bilir. Vicdan, taş gibi bir şeydir. İnsanın içine oturur. Ağır bir şeydir. Bir yazıya düştüğünde o yazıyı ezecek, utandıracak, kıvrandıracak bir ağırlığı vardır. Yazının da içine oturur. Ancak gerekli hallerde kullanılacak bir şeydir. Örneğin yangın çıktığında, o yangından 35 insan ölü olarak çıktığında ve yetkili yetkisiz her ağızdan o yangını söndürecek bir söz yerine alev gibi, yangın gibi sözler çıktığında kullanılacak bir şeydir. Hayali bir şey değildir vicdan. Dersim için ayrı, Sivas için ayrı vicdan olmaz, olursa bunun adı vicdan olmaz. Olur olmaz yerde ve zamanda vicdandan söz etmeyin, onun yerine yalan da olsa ‘şefkat’ten filan dem vurun Ferdi Özbeğen yorumuyla, hiç olmazsa hatıraları içimizi yakacak değil, gönül telimizi şöyle bir titretip geçecek cinstendir.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza