Haydar Ergülen
Haydar Ergülen haydaree@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

'Başka Tanrı'nın Çocukları'

19 Mart 2012 Pazartesi
\n

\n

Vefa uzaklarda kalan bir his/dost, eski şarkılardan bir iz/şefkatse bardaki sarışın kız...Zeki Mürenin şarkısını Ferdi Özbeğen söylerdi. Aklımda en çok kalan, birkaç yazıya da taşıdığım dize ise, herhalde Şefkat takma adıyla barda çalışan o kızın göründüğü dizeydi. Şarkı öyle değilmiş, öyle bir kız yokmuş, şefkat de takma adı değilmiş, ne gam! Keşke olsaydı, keşke kendisine öyle bir ad taksaydı, keşke bu dize de gidip bir Attilâ İlhan şiirinde, sözgelimi Gözlerin gözlerime değince/felaketim olurdu ağlardım dizeleriyle başlayan Üçüncü Şahsın Şiirinde kendine kıvrılacak bir yer bulsaydı...

\n

Yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz sahtelikler vardır. Takma kirpiklerini çıkarır gibi hayatını gözden çıkaran kadınlar da, silahını belinden çıkarır gibi hayatını aynı kolaylıkla elinden çıkaran adamlar da bizi kandıramazlar ama, rol icabı diye bir şey vardır ve biz onların bu göz boyamalarını bağışlarız. Zararsız küçük beyaz yalanlar deniliyor artık bunlara ve sanırım gerçek yalanlardan farkı da, insanın önce kendisine söylediği yalanlar olması: Kendine söyleyemediğin yalanı başkasına da söyleme!

\n

Ben o küçük beyaz yalanları mı özledim? Gerçek yalanlar söyleneceğine keşke onlar yine söylense mi dedim? Ne onu özledim ne diğerini diledim. Yalanın gerçeğinden de taklidinden de yılmışken, gerçeğin artık dolaysızca yüzümüze çarpılıyor olmasından, sözlerin ağızdan birer kurşun gibi çıkarak, güdümlü mermi gibi doğrudan üstümüze gelmesinden ve bunu saklamak, yalanlamak, yumuşatmak için olsun en küçük bir çaba bile gösterilmemesinden dolayı da ne yapacağımı bilemedim.

\n

Ne yapmalıyım? Biz aydınlığız/yandıkça/siz yaktıkça/karanlıktasınız desem ne olacak, kim beni teselli edecek ki? Yalanlardan teselli bulduğumuz günler çoktan geride kaldı, artık bizi yalan söyleyecek kadar bile sevmiyorlar! Eskiden yalan söylerlerdi hiç olmazsa ve sevildiğimizi sanırdık. Şimdi nefret söylemidedikleri şeyin en hakiki örneklerini veriyorlar. Biz yananlardan değil, yakanlardan tarafızdemenin daha açık, daha yalın bir anlatımı olabilir mi? Öteki/leş/tirilmek filan hafif kalır bunun yanında. Siz Başka Tanrı’nın Çocuklarısınızdiyorlar en iyimser yorumla.

\n

Bir sosyalist olarak, bir demokrat olarak ve bir Alevi olarak kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim! Bunca umutsuzluğa düşmemiştim hiç! Yapılanların ve söylenenlerin karşısında böyle bir dehşet duygusunu daha önce yaşamamıştım. Hulki Aktunçun Yangın kavmindeniz/ne giysek alev dediği yangın meğer hep sürecekmiş, hepimizi yakacakmış.

\n

Şefkat, uzaklarda kalan bir his... Ne zamandır vicdansözü düşmüyor yazılardan. Eski defterler açıldıkça, yakın coğrafyalara bakıldıkça, kaleminden kan damlayan da ağzından bal damlayan da, bir erdem ve ahlak olarak vicdanı yazıyor. Toplumsal vicdan. Gerekli, güzel, gelişkin. İyi de toplumsal hafıza, bir ses ve görüntü kaydının silinmesi gibi silinmek istendikçe, unutturulmak, üstü kapatılmak istendikçe, toplumsal vicdandan nasıl söz edeceğiz? Söz etsek ne olacak?

\n

Vicdan, yazılarımızı süsleyen, yeni keşfedilmişşık bir sözcük değildir. Bir Tanpınar romanındaki gibi, şöyle esrarlı ve dokunaklı bir cümle içinde geçtiğinde, o cümlenin kaderini değiştirecek kullanışlıbir sözcük hiç değildir. Öyle her yazıda top gibi çevrilecek, ağızlara sakız yapılacak hafiflikte bir sözcük olmadığını ise yazan bilir. Vicdan, taş gibi bir şeydir. İnsanın içine oturur. Ağır bir şeydir. Bir yazıya düştüğünde o yazıyı ezecek, utandıracak, kıvrandıracak bir ağırlığı vardır. Yazının da içine oturur. Ancak gerekli hallerde kullanılacak bir şeydir. Örneğin yangın çıktığında, o yangından 35 insan ölü olarak çıktığında ve yetkili yetkisiz her ağızdan o yangını söndürecek bir söz yerine alev gibi, yangın gibi sözler çıktığında kullanılacak bir şeydir. Hayali bir şey değildir vicdan. Dersim için ayrı, Sivas için ayrı vicdan olmaz, olursa bunun adı vicdan olmaz. Olur olmaz yerde ve zamanda vicdandan söz etmeyin, onun yerine yalan da olsa şefkatten filan dem vurun Ferdi Özbeğen yorumuyla, hiç olmazsa hatıraları içimizi yakacak değil, gönül telimizi şöyle bir titretip geçecek cinstendir.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Üvey Sayfa 14 Ocak 2013
Cemali Mektup 7 Ocak 2013

Günün Köşe Yazıları