Hikmet Altınkaynak

Yayıncılıkta Bir Yüzyıl...

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Fransa’nın en büyük bağımsız yayınevi olan Gallimard, şimdilerde 100. yaşını kutluyor. Bunu “Yayıncılıkta Bir Yüzyıl” adlı yayınla belgeliyor. Adı bir caddeye veriliyor. Yıl boyunca sürdürülecek etkinlikleri var. Sergiler açıyor, anketler düzenliyor. Bunlardan gerçekleşen biri 20. yüzyılı temsil eden bir roman seçimi. Bu nedenle Yaşar Kemal’in de içinde bulunduğu 31 evrensel yazar, 20. yüzyılın romanını seçiyor. Seçtikleri üzerine de birer yazı yazıyorlar.

Kitapları 50 yıldır Gallimard Yayınevi’nde de yayımlanan evrensel yazarımız Yaşar Kemal, Erich Maria Remarque’ın “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanını seçti, La Nouvelle Revue Française’deki yazısında bunun nedenlerini anlattı: “Bu kitabı bir daha okudum. Yıllar önce okuduğum bu kitap daha bugünlerde yazılmış gibi. Böylesi kitapları insanoğlu sonuna kadar götürecektir” dedi; romanın önemini savaş karşıtı bir yapıt olmasıyla açıkladı.

Andre Gide ve arkadaşlarınca 1911’de kurulan, sonrasında Gaston Gallimard önderliğinde karısı, oğlu tarafından geliştirilen ve kuşaktan kuşağa bir kurum olarak bugünlere gelen Gallimard Yayınevi, 100. yıl nedeniyle yayımladığı bu katalogda da tüm yayınlarını 40 bin başlık altında topladı. Büyük çağdaş yazarlardan Claudel, Proust, Malraux, Faulkner, Queneau, Sartre, Camus, Hemingway, Borges, Yourcenar, Duras gibi dünyanın en önde gelen yazarlarıyla bu katalogda Türkiye’den de Yaşar Kemal’in yer alması elbette sevindirici, onur verici.

Türk edebiyatı çok köklü bir geçmişe sahip olmasına karşın neden “Gallimard düzeyinde 100 yıllık bir yayınevimiz yok” diye düşünmeden edemiyor insan! 100 yıllık geçmişe sahip yayınevlerimizi düşündüğümüzde de ne yazık ki, ortaya iyi bir tablo çıkmıyor. Ama ne mutlu ki, Gallimard gibi bir yayınevinde kitapları yayımlanan yazarlarımız az da olsa var. Bundan da gurur duymalıyız.

II. Abdülhamit’in sansürü

Öte yandan böylesine köklü/güçlü yayınevlerimizin olmayışını elbette önce 1445’te keşfedilen matbaanın 300 yıl sonra 1727’de Türkiye’de kullanılmaya başlamasıyla, II. Abdülhamit’in 33 yıl süren, ülkeyi baskı ve sansürle yönetmesiyle, 21. yüzyılın ilk çeyreğine girerken bile hâlâ düşünce suçları gibi ifade özgürlüğünün engellenmesiyle ilişkisi var. Ama yine de bu alandaki sorumluluğumuzu unutmamak gerekiyor.

20. yüzyılın bir savaşlar yüzyılı olması kadar yararlı şeylerin de yapıldığı bir yüzyıldır. Bir romancının her şeyden önce barışı, insan hak ve özgürlüğünü, demokrasiyi savunan bir kimliğe sahip olması gerekir. Yaşar Kemal Usta’nın “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanını seçmesi öncelikle bunlara dayanmaktadır. Elbette yazar, her şeyden önce savaş karşıtı olmalıdır. Sözü edilen roman, “savaşın anlamsızlığını gözler önüne seren ve bir savaşta kazananın olmadığını, herkesin kaybettiğini ortaya koyan çok önemli bir yapıttır”. Remarque’ın bu romanı, Birinci Dünya Savaşı’na bağnaz öğretmenlerinin kendilerine empoze ettiği ‘militarist-milliyetçi’ duygularla gönüllü olarak katılan Alman gençlerinin savaşın ağırlığı ve acımasızlığı altında nasıl ezildiklerini, bedenen kurtulsalar bile geri dönüşü olmayan verdikleri bu kararın ruhlarında açtığı derin yaraları çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir.

İlk kez Almanya’da Ocak 1929’da yayımlandı ve daha ilk yılında 26 dile çevrildi, dünyaca ünlü oldu. Günümüze kadar 50 ayrı dilde 20 milyon dolayında sattı. 1930 yılında Lewis Milestone’ın yönettiği bir film yapıldı. Hem filmi, hem kitabı o dönemde birçok milliyetçinin tepkisini çekti. İtalya ve Almanya’da filmi yasaklandı, kitabı Nazi Almanyası’nda 1933 yılındaki “Kitap Yakma Eylemi” sırasında yakıldı. Film aynı zamanda, en iyi yönetmen ve en iyi film dallarında da Oscar ödülü aldı. Böyle bir roman 20. yüzyılın romanı olmayı hak etmez mi? Ne güzel Gallimard Yayınevi’nin bu kitabı ilk yayımlayanlardan biri olması ve nitelikli yayınlarda 100. yılını kutlaması. Darısı yayınevlerimizin ve yazarlarımızın başına...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Okullar tatildeyken... 26 Ocak 2023

Günün Köşe Yazıları