Griler giymiş bir sabahın içinde karmakarışık duygular ve düşünceler içindeydim...
Akıp giden zaman, hayatın beklenmedik anları, ölümler.
Mehmet Ali Birand’ın gazeteciliği üzerine yazacaktım yazımı.
Önceki gece başta CNN olmak üzere tüm haber kanallarında usta haberci Birand konuşulmuştu.
Ben ne yazabilirdim?
Birlikte çalışmamıştım ama tanışıyordum Mehmet Ali’yle.
Zaman zaman konuşurdum telefonla...
Araya kimi kırgınlıklar girse de karşılaştığımız zaman konuşup şakalaşırdık.
Gazeteciler farklı görüşlerde olsalar bile birbirleriyle dostluk kurabilir.
Elbet içlerinde kin, nefret, intikam güdüsü olmayanlar.
Tartışırlar, konuşurlar.
Toplumdaki bölünüp parçalanmaya düşüncenin değil öfkenin neden olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Irkçılığın giderek palazlandığı yılları yaşıyoruz.
Bir kör milliyetçilik öteki kör milliyetçiliğe ivme kazandırıyor...
Demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenlerin karşısında salt siyasal iktidar yok!
Irkçılar, mezhep ve inanç ayrımcılığı yapanlar çoğunlukta.

Bugün demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren, sisteme muhalefet eden kurumlara devlet tüm araçlarıyla saldırırken, avukatları gözaltına alırken, Grup Yorum üyelerinin evlerini şafak sökmeden basarken biz gazeteciler susacak mıyız?
Sabahın dördünde evler, Halkın Hukuk Bürosu, Çağdaş Hukukçular Derneği basılıyor...
Ve avukatlar çığlık çığlığa...
Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Merkezi, Kartal Hukukçular Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, Çağdaş Avukatlar Grubu ve Katılımcı Avukatlar Grubu, İstanbul’da Çağlayan Adliye Sarayı’nın önünde ortak açıklama yapıyor:
“Toplumsal muhalefet bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da avukatsız kalmayacaktır. Bizler inandığımız avukatlık anlayışını sürdürmeye devam edip savunmayı sürdüreceğiz.
Özel yetkili savcılık terörüne son...
Baskılar bizi yıldıramaz!”
Polis operasyonları pek çok kentte gerçekleştirildi...
Operasyonda gözaltına alınanlar arasında, cezaevinde işkenceyle öldürülen Engin Çeber’in, 19 Aralık 2000’de yapılan “hapishaneler katliamı”nın ve “Cizre faili meçhul cinayetler” davasının avukatları ve Yurt gazetesi muhabiri Sami Menteş de var.

Bu yaşananlar Türkiye’de ilk kez olmuyor...
12 Eylül 1980 darbesi döneminde de yaşadık, Tansu Çiller’in iktidar olduğu 90’lı yıllarda da.
Ölümlerle çoğalan, bir süre sonra unutan toplumuz biz...
İntihar ettiği öne sürülen Hozat Emniyet Müdürü Çağlar Şan’ın annesi Aslı Şan, intiharı inceleyen Meclis komisyonuna verdiği ifadede ne diyor:
“Oğlum Hozat’a gittiğinde bana ‘Burada çok pislik var anne, üzerime kalacak...’ dedi. Oğlumun beyni harddiskti. Onun silemezlerdi, susturdular.”
2013 yılındayız...
Kaybolan hayatlar ve bizim insanımız!
Gözlerinde kin, nefret, öç alma duygusuyla dolaşan aymazlar!
Kan gölünden çıkar sağlayanlar...
Mayınlı tuzaklar, pusular...
Kaçırılan astsubaylarımız, erlerimiz!
Sağlık memurları, kaymakamlar...
Ve Tunceli Ovacık Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun’u koruyamayan devlet!
Türkiye’de hangi siyasi cinayet aydınlatıldı bugüne değin söyler misiniz?
İsterseniz ben söyleyeyim...
Hrant Dink cinayeti örgütlü bir çetenin işidir, katilin değil.
Yargıtay Başsavcılığı’nın saptaması bu!
Peki o örgüt nerede, lideri kim?
Ya Malatya Zirve Yayınevi ve Trabzon’da rahip Santoro cinayeti...
14 yaşındaki bir çocuk 10 bin liralık silahı nereden buldu ya da ona kim verdi?
Uğur Mumcu, Kışlalı, Hablemitoğlu, Musa Anter ve öteki cinayetler!
Tetikçilerin arkasındaki patronlar nerede?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu yaşananlar karşısında büyük çaba harcıyor. Harcıyor ama ne yapsın? Kafatasçılar ordusu örgütlerde, belediye başkanlıklarında, Meclis’te...
Hedefleri şu: Sezgin Tanrıkulu ve Hüseyin Aygün...
Daha sonra diğerleri!
CHP’yi kör milliyetçi bir çizgiye çekmek..
Tezgâh böyle işliyor!

Bu konuyu durmadan yazsak bile bir sonuç, bir umut ışığı yok.
Sevgili Birand yaşasaydı, dün akşam “Şafak Operasyonu”nu birinci haber olarak verirdi...