Hüseyin Baş

'Yeşil Yakıtlar ve Yeni Kolonyalizm'

23 Aralık 2008 Salı

Avrupa Birliğine dahil 27 ülkenin geçen hafta küresel ısınmaya karşı enerji-iklim paketinde sonunda anlaşmaya varmaları, kuşkusuz, yıl sonunun önemli gelişmelerinden biri. Ne var ki, ABnin bu yaşamsal konuda anlaşmaya varması her şeyin çözüme ulaştığı anlamına gelmiyor. Küresel ısınmanın baş sorumlusu sera etkili gaz salımlarının 2020 yılına kadar yüzde 20 oranında aşağı çekilmesinin gerçekleşmesi için gerekli önlemlerin alınması kolay değil. Son derecede çetin ve karmaşık bir süreç henüz başlamış bile sayılmaz. Enerji üretiminin yüzde 20sinin yenilenebilir enerjiyle karşılanması, sera etkili gaz salımlarının, başta karbondioksit olmak üzere azaltılması ve bunun salt AB ülkeleriyle sınırlı kalmaması, gezegenin tüm ülkelerini kapsaması gerekiyor.

Bu konuda AB ülkeleri yanı sıra Çin ve Meksikanın da somut adımlar attığı görülmektedir. Nitekim Çin geçen haftaki yazımızda belirtildiği gibi, sera etkili gaz salımında önemli paya sahip bazı termik santrallarıyla kimi çelik ve çimento tesislerini kapatmıştır. Meksika da bu yönde somut adımlar atmış, Çevre Bakanına göre sera etkili karbon gazı salımını 2050 yılına kadar yarıya indireceğini açıklamıştır. W.Bushun yerini alacak yeni ABD Başkanı Barack Obamanın, selefinin aksine, çevre konusunu öncelikleri arasında görmesini de umut verici gelişmeler arasında saymak mümkün. Ancak küresel ısınma gibi devasa bir sorunla savaşta Kyotodan bu yana yerinde sayıldığı da bir gerçek. Hele önlemler lafta kalırken, son verilere göre 2008in, 1850den bu yana en sıcak yıllar arasında onuncu sırada yer aldığı düşünüldüğünde...

***

20 Ocakta Beyaz Saraya yerleşmesi beklenen yeni başkan Obamanın seçim kampanyası sırasında öncelikleri arasına alacağını söylediği bio-yakıt (Ethanol) sorunu da var. W.Bush yönetimi sırasında, petrolden daha ucuz olması, çevreyi daha az kirletmesi, ülkenin petrol üreticisi ülkelere bağımlılığını azalttığı gerekçesiyle yeşil yakıt üretimi benimsenmişti. Anlaşılan o ki, Obama da aynı yolu izlemeyi sürdürecektir. AB ülkelerinin enerji-iklim paketinde bio-yakıtın 2020 yılına kadar ulaşımın ve yeşil elektrik tüketiminin yüzde 10unu kapsayacağının öngörülmesi bir başka tehlikeyi de çoktan gündeme taşımıştır. Bio-yakıt tüketiminin sözü edilen düzeye getirilmesi için yoksul ülkelerden bio-yakıt üretiminin ham maddesi ürünlerin üretimine, yerel tarımın yiyeceğe dönük üretimlerin zararına, daha fazla ihraç ayrıcalığı tanınması kararlaştırılmıştır. Bu ise, söz konusu yoksul ülkelerdeki az beslenme, giderek açlık sorununu daha arttırmasına yol açacaktır. Açlığa karşı Katolik komitesine göre Güney ülkelerinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarafından bio-yakıta uygun ürünler üretilmesiyle ilgili çok sayıda projesi uygulama safhasındadır. Benin, Fildişi Sahili, Le Togo, Madagaskar, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kolombiya, Filipinler agro-yakıt konusunda düzineyle yabancı şirketlerin yeni av sahaları arasında yer almaktadır. Yerel hükümetlerle ortaklaşa yapılan girişimler geniş tarım alanlarında agro-yakıta dönük üretimlere ayrılmış bulunmaktadır. Yiyeceğe dönük klasik tarımın rant gerekçesiyle terk edilmesi ise kısa ve orta erimde zaten var olan açlığı daha da dayanılmaz noktalara getireceği kimse için sır değildir. Sözü geçen ülkelerde yabancılar yok pahasına kiralama ya da düpedüz satın alınma yoluyla ele geçirilen geniş tarım alanlarına sahip. Beninin durumu bu konuda çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır. Benin Devlet Başkanı Boni Yayi, ülkesini Küçük Brezilya yapmak iddiasındadır. Beninin bir başka özelliği ise büyük tarım alanlarının bakanlar ve vekiller tarafından yok pahasına çoktan kapatılmış olmasıdır. Yabancı sermayenin gelmesi ve agro-yakıt üretimi için gerekli ürünlerin üretimine geçildiğinde, yiyecek bulmakta zorlanan halkın aç kalmasına karşın, yeni toprak sahipleri ve yabancı sermaye grupları zenginleşmiş olacaklardır. Benin yönetiminin el vermesiyle 2007 yılında 250 bin hektarlık tarım alanında İtalyan sermaye grubu Green Waves ayçiçeği üretimine geçmiştir. Hükümet 2011 yılına kadar üç milyon hektarlık tarım alanını yabancı sermayeye devretmeyi planlamaktadır. Benin örneği çok sayıda güney ülkesi için de geçerlidir.

***

Tarımsal çeşitliliği savunan sivil toplum örgütü Graine göre yaklaşık 8 milyon hektar ekilebilir tarım alanı bir avuç sermaye grubu tarafından ya uzun yıllar için kiralanmış ya da satın alınmış bulunmaktadır. Yoksul ülkelerin tarım alanlarının ele geçirilmesinin tarihi yeni değildir. Bu yüzlerce yıldan bu yana sürmektedir. Tahıl fiyatlarının yükselmesi, tarım alanlarının giderek daralması karşısında kendi halkını doyurmakta zorlanacağı kaygısıyla paniğe kapılan çok sayıda zengin ülke, yoksul ülkelerin tarım alanlarını ele geçirmenin çabasındadır. Güney Kore, Japonya, Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri ve çoğu Batılı ülke, yoksul ülkelerin tarım alanlarına göz koyan ülkeler arasındadır. Bio ya da agro-yakıt üretimi için, yoksul ülkelerin tarım alanlarına, gerçek sahipleri yerel halkların aç kalmaları pahasına zengin ülkeler tarafından el konulması, eskisinin tıpatıp benzeri yeni bir kolonyalizmin adıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları