Dünya Birincisi

27 Aralık 2011 Salı
\n

\n

Hapishaneler, insan doğasına aykırı korkunç yerlerdir. Çehova göre toplum tarihi, insanları nasıl hapsettiğimizin tarihidir. Edebiyatta da ceza kavramının sorgulanması ve eleştirisi ile sık karşılaşırız. Batı düşüncesinin gelişimi hapis cezası ile etkileşimi içinde anlaşılabilir. Bizim edebiyatımız da kültürel geleneğimizin büyük bölümünün, Pir Sultandan, Namık Kemale, Nâzım Hikmetten Sabahattin Ali ve Orhan Kemale, hapis ve sürgün koşulları altında biçimlenmiş olduğunu gösterir.

\n

Düşünceleri, yazdıkları ya da siyasi konumları nedeniyle keyfilik ve zorbalıkla hapsedilenler, ceza ile kendileri arasında bir bağlantı kuramaz, gördükleri zararın verecekleri daha büyük zararı engelleme amaçlı olduğunu asla benimsemezler. Çünkü cezaevi öncelikle onların düşüncelerini hapseder. İfade özgürlüğüne yönelmiş tutukluluk durumunun adı ise intikamdır ve yasalar gibi intikam da tarafsız değildir. Hüküm giymeden uzun süre içeride tutulmanın karanlık bir amaç taşıyan bir uygulama, kendinden olmayana acı vermekten alınan doyumun en kolay biçimi olduğu ise açıktır.

\n

Vicdan sahibi her insan, ardında toplumsal adaletsizliği sürdürme ve şiddetlendirme amacı olduğunu düşündüğü yasal eziyete öfke duyar. Bilir ki özgürlüğünden, ailesinden, mesleğinden, var olan konumundan uzak tutulan suçu belirsiz kişi, güçlü bir saldırganın zayıf kurbanıdır. Bulunduğu tecrit ortamında birçok korkunç şey bir araya gelip üstüne yığılmıştır.

\n

***

\n

Düşünce ve ifadeye yönelmiş, genelde gözdağı vermek için uydurulmuş olsa da kanıtlanıp sabit olmamış suçlamalarla kapatılan insanlar, genelde sınırsız bir öfke ve bayağılığın hedefi olurlar. Çünkü toplumun yıldırılıp biçimlenmesi için öne çıkmış ama susturulmuş örneklere ihtiyaç duyulur. Egemene göbekten bağlı yargılayıcılar ise hukuk kurallarını delerek adaletsizlik gönüllüsü durumuna düşerler. Büyük siyasi-adli hataların bu hesaplı aracıları, doğrunun silahsız masumiyeti karşısında güçlünün karanlık yok etme projesinin ortağı da olabilirler. Çünkü dikta rejimlerinde yasalar, kurbanların varsayılan suçlarına ceza biçerken kendi şiddetini tanıyamama gibi bir aldırışsızlık içine düşer. Yasanın atanmış uygulayıcıları ise tartışmalı hukuk kuralları, çelişkili örnekler ve lastikli yorumlarla kendi kariyerlerini kollayan uzatmacılar olarak iş görürler. Böylece yazılı hukuktan talimatlı uygulamaya geçişte insana dair acıklı kayıplar yaşanır.

\n

Özet: Türkiye, bugün sansürlü medyası, tutuklu gazeteci ve yazar sayısıyla dünya birinciliğine yükselmiş durumdadır.

\n

***

\n

2011 umut veren, güzel bir yıl olmadı. Toplumsal barış, adalet, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri özlemimiz daha da tırpanlandı. Baskı ve yıldırma uygulamaları iyice pekişti. Ülke çoğunluğunun vurdumduymazlığı yüzünden kapıldığımız kaygı çoğaldı. Yalanlardan, anlamsız kibirden duyduğumuz hayret, boş inanlar karşısındaki çaresizlik yüreğimizi kararttı. Hak arayan çalışanlara ve gençlere gösterilen şiddet ürkütücü boyutlara vardı. Körleşme, duyarsızlaşma korkumuz ise koyulaştı. Belli ki gelen yıl daha zor, daha karanlık ve acıtıcı olacak. Yine de âdettendir diye, ülkemiz ve tüm okurlarım için 2012nin daha iyi bir yıl olmasını diliyorum.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 8 Ocak 2013
Burhan Günel 1 Ocak 2013
Edebiyatın Sağı Solu 25 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları