Gürültüsever

12 Temmuz 2011 Salı
\n

\n

Egede, gençliğimin güzel yazlarını, orta yaşımın baharlarını ve en zor iki kışını geçirdiğim, uzun yıllar sessizce çalışabildiğim yerdeyim. Bu yazıyı pazar gecesi, gece yarısına yakın bir saatte yazıyorum. Odamın kapısı poyraza açık. Saatlerdir dışarıdaki bir hoparlörden bütün mahalleyi çınlatan ilahiler yükseliyor. Koronun ardında ise yoğun bir motor uğultusu var. Belediye zabıtasının hoparlörü de bütün gün susmadı. Düğün, cenaze, kayıp çocuk, yanlış park, bin türlü duyuruyla dur durak tanımadı.

\n

Tatil dendiğinde kaybettiğimiz şeyler geliyor aklıma artık. Sessizlik, huzur, dinginlik. Doğayla özgürce bütünleşmek, şehrin yıpratıcı hızı dışında kendinle kalabilmek. Hayatlarımıza zorla ve hileyle dahil edilmiş fazlalıklardan arınıp yeterli nesneler ve sağlıklı yiyeceklerle yetinme yavaşlığı. Yüzmek, spor yapmak, okumaya, düşünmeye fırsat bulmak. Tembellik hakkımızı kullanmak. Peki, ama nerde?

\n

***

\n

Günün deli sıcağında güneşin altına serilip kavrulmak geceleri ise ızgara dumanları soluyarak avaz avaz piyasa müziğine boğulmak, dinlenmek ve eğlenmek sanılıyor artık. Oysa çoğunluğun anladığı bu tatil biçimi hem fiziksel hem de ruhsal yönden yorucu. Tatil köyleri ve yıldızlı otellerin görece sterilleştirilmişortamını, durmadan tıkınma ve harcıâlem oyalanmalara katılma zorluğunu da bir kenara bırakın. Havasından suyuna her şeyin yapay, ticari olduğu bu yerlerde insan kendini yarı felç hissediyor.

\n

Herkesin tatil kavrayışı, imkânı farklı kuşkusuz. Kimi sırt çantasını alıp dağlara tırmanmak, kimi üzerine sıkılan köpüklerin içinde sabahlara kadar dans etmek ve her gece başka sevgili bulmak, kimi de hiçbir şey yapmadan vakit geçirmek isteyebilir. Herkes düzeyine, ilgi alanına, ekonomisine uygun tatili seçecektir. Ancak ihtiyacımıza, kişiliğimize uygun seçimler yapabilme bilincimizin yönlendirilip çarpıtıldığı, belli bir kalıba uydurulmaya çalışıldığı da açık. Kabul edelim, tatil algımız iyice zevksizleşip sınırlandı.

\n

Çevremizi bir gürültü düşkünlüğü sardı. Kargaşa içinde kaybolmak, kendini unutmak, sıradana teslim olmak da bir seçim ama herkese dayatılmasına ne demeli? Plaj büfelerinde, hızla yanınızdan geçen otolarda, alışveriş merkezleri ve kısaca her yerde, pop ritmiyle vuran korkunç davullar, dalga seslerini, kuş cıvıltılarını, rüzgârın, ağaçların fısıltısını ezip geçiyor. Gece böceklerinin hüzün dolu şarkılarını, fıskiyenin şırıltısını duyamıyoruz epeydir. Denize doğru oturup sohbet edemiyoruz, sesimiz kayıp. Sabaha karşı, ancak salaş barlar ve diskolar sustuğunda uykuya dalsak bile patlayan ezanlar yetişip dehşetle sıçratıyor bizi. Kaçmak kolay değil. Kulak tıkaçlarıyla sağır, tedirgin uykular sinirleri geriyor.

\n

***

\n

Buraların el değmemiş güzelliği çoktan anı oldu. Söğütlerin gölgesindeki öğle uykularından, çimenlere yalınayak basmaktan, arabesksiz deniz kıyısındaki uzun okumalardan yoksunuz artık. Mandalina, sebze bahçeleri çirkin sitelerle, beton apartmanlarla doldu tıka basa. Kahvaltı ettiğimiz çay bahçeleri özelleşip lüks kafelere dönüştü. Dostlarla günbatımına karşı kadeh kaldırdığımız kıyı lokantasının dibinde cırlak bir şarkıcıyla göbek atılıyor şimdi.

\n

Yazları tatil saymıyorum bir süredir. Zorunluluk, biraz da alışkanlık o kadar. Kalabalıktan, pislikten, curcunadan kaçmak için herkes uyurken denize girip eve saklanıyorum. Yapacak bir şey yok. Çekip gitmek mi? Nereye? Özlediklerimi nerede bulacağım? Her yer arsızca işgal edildi, kirlendi, bitti. Ranta, görgüsüzlüğe, popülizme teslim edildi. Ferah, sessiz, huzurlu bir sahil kalmadı artık.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 8 Ocak 2013
Burhan Günel 1 Ocak 2013
Edebiyatın Sağı Solu 25 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları