Işık Kansu
Işık Kansu kansu@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Türk-İş’in Savunması

06 Eylül 2014 Cumartesi

Yatağan işçilerinin özelleştirme karşıtı mücadelelerine, sendikacıların büyük bölümünün destek vermediğini dile getirmiştik. 
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, gönderdiği bir açıklama ile birlikte Yatağan mücadelesi için yaptıklarını sıralamış. Diyor ki: 
“Çalışmalarım arasında Yatağan ve Yatağan işçileri özel bir yer tuttu ve tutmaya devam edecektir. Çabalarımızı en iyi bilen Yatağan işçileri ve halkıdır.” 
Ergün’ün yaptıklarını söylediği işlerin bir bölümü, Başbakan ya da bakanlar ile görüşmeler... 
Yatağan özelleştirildiğine göre, o görüşmelerin hiçbir işe yaramadığı ortada. 
Yatağan işçileri ve halkı bu gerçeği de biliyor olmalılar ki, eylemlerini sürdürüyorlar.

Kurultay Kurgusu
CHP kurultayından bugün ne çıkar? CHP kurultayından “yeni Türkiye”nin, “yeni muhalefeti” çıkar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Acımam” dediği, yıllardır CHP ilkelerine bağlı, örgütten gelenler bir yana itilir. Sağdan, ille de sağdan ve oradan buradan toplanan “yeni CHP”lilerden oluşan bir kadronun çoğunlukta olduğu bir üst yönetim ve dolayısıyla 2015 seçimlerinde, başta İstanbul, Ankara ve İzmir gibi garanti illerin liste başlarına geçecek olan milletvekili adayları aşağı yukarı şimdiden belirlenmiş olur.
Kılıçdaroğlu’nun bugüne değin yürüttüğü kimlikçiliğe ve cemaatçiliğe göz kırpan, suya sabuna dokunmayan, Cumhuriyetçi özden özenle kaçınan, küresel istemlere uygun, iktidara laf yetiştirmeye çalışan, ideoloji yerine gündelik popülist söylemlerle idare eden, “ortaya yanar döner” bir parti yönetimi kurgulanır.
Ulusal birliği sağlamış partide “ulusalcılık” artık suç sayıldığından, yeni CHP yönetimi, PKK ve Öcalan ile yürütülmekte olan açılım ve saçılım süreciyle “yeni Türkiye”nin Güneydoğusu’na düşen bölgede küresel güçlerin uygun gördüğü kurguya göz yumar...
Sonrası da aşağı yukarı belli:
Medyada “Kılıçdaroğlu, Tayyip Erdoğan ile karşılaştı ama selamlaşmadı; tokalaşmadı ama öpüştü” gibisinden tartışmalarla CHP seçime girer. Ve Erdoğan’ın öngördüğü mutlu sona ulaşılır: AKP, anayasayı tek başına değiştirecek milletvekili sayısı ile Meclis’e girer.

Tepetaklak Yargı 
Yeni yargı yılına, demokrasiye sırtını dönmüşlerin çıkardığı kavgayla girildi.
Yargı-Sen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na göre, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve yargı bağımsızlığına karşılık 12 Eylül esintisi tüm rüzgârıyla sürüyor:
“Yüksek yargı organları da dahil olmak üzere yargı organlarının uygulamalarında da bu böyle. Ara sıra birkaç karar çıkıyor ortaya. Bu da 12 Eylülcülerin, idamlar konu olduğunda, üç o taraftan üç bu taraftan demesi gibi. Bu yargı organları, hukuku her nedense yeni hatırlayınca üç karar veriyor, ama öte tarafta verilen üç kararla her şey allak bullak ediliyor.”
Örnek isterseniz, bir yanda Balyoz, öbür yanda türbanlı avukat kararı. Eminağaoğlu’na göre, türbanlı avukata onay veren kararın anlamı çok açık:
“Dinsel içerikli yemin istekleri hatta istediği dinsel kurallara tabi olma istekleri aşama aşama gündeme taşınacaktır. Öte yandan Avrupa kurallarına göre, duruşmada avukat ile yargıç aynı davranış kuralına tabi olduklarından, duruşmada yargıçlar böyle hareket edebilecekler, bu ise yargıda tarafsızlık olayını sona erdirecek, her dinin yargıçları gibi bir tabloyu ortaya çıkaracaktır.”

Sorsun
Genelkurmay Başkanı, PKK ile pazarlıklardan habersizmiş.
Başkomutanına sorsun, öğrenir...

Karamsarlığa Yer Yok 
Kendinizi ezik, yenilmiş, yorgun, umarsız, çıkışsız mı görüyorsunuz?
O zaman, geçmişten geleceğe umutla bakmış olanlara başvurmakta yarar var.
Örneğin, devrimci Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Reşat Nuri Güntekin’in çevirisiyle 1943’te yayımlanan Carlyle’ın “Kahramanlar” adlı yapıtına yazdığı önsözde “yüzü geriye dönük” olanları şöyle betimlemiş:
“Hayvanına ters binmiş bir yolcu gibi bunların başı döner; geriden uzaklaştıkça eşyayı küçülmeye başlar görürler. Sıkıntıdadırlar, ıstıraptadırlar ve bazen bunda samimidirler de...”
Yücel, “yüzü geleceğe dönük” olanları da şöyle tanımlamış:
“Uzakta küçücük gördükleri ideallerini ona yaklaşmak için sarfettikleri emekle her zaman büyümekte görürler; onu daima daha aydın, daha canlı bulurlar. Onun için iyimserdirler, bahtiyardırlar, hayatları daima verimli olur. Yürürler ve beraberlerinde başkalarını da yürütürler.”
Ziya Gökalp de “Çınaraltı Konuşmaları”nda “Bir memleket umranca (uygarlık açısından) tahrip edilmiş, fakat ümidi sağlam kalmış olursa mütemadî (sürekli) imarlar sayesinde, yeniden bir güzel mamure alabilir” der ve ekler:
“Bazen, benim ruhum da hüsrana uğramış bir bahçe gibi, bütün yapraklarını, bütün çiçeklerini, bütün yemişlerini döker. Yalnız ümittir ki, bu bahçenin kuytu bir köşesinde duran her dem taze bir ağaç gibi daima yeşilliğini muhafaza eder.”
Ümit ve umut... Çocuklarına verdiği adlarda bile silkinişi içselleştirmiş bir ulus, karamsarlığı ve karanlığı aşacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları