Yeni Dönem Açılıyor!

05 Mart 2022 Cumartesi

Haber, program içi reklam yapan “yeni” gazeteciler bizleri eleştiriyor, “Eski gazetecilerin dönemi kapandı” diyorlar.

Doğru söylüyor olabilirler. Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde solda ve sağda partiler vardı örneğin.

Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet İnönü, “ortanın solu” diyordu. Ondan sonra gelen Bülent Ecevitdemokratik sol” bir siyasa izledi. Her iki lider de kendi örgütünün öz gücü ve ilkelerine dayanarak benimsedikleri solu iktidara taşıma amacı güttüler. Parti, planlı karma ekonomiyi savunur; Turancılığı ve bölücülüğü ırkçı bulur, dünyayı emek ve üretim, sömürüsüzlük üzerinden tanımlardı. Laikliği, aydınlanmanın en önemli unsuru ve gericiliğe karşı en önemli korunak olarak kabul ederdi. Demokratik düzenin hakları ve özgürlükleri genişleterek sosyal adalet ile gelişeceğini öngörürdü. Dış politika başta olmak üzere her alanda bağımsızlığı öncelemeye özen gösterirdi.

Diğer yanda sağ partiler, kayıtsız koşulsuz piyasa ekonomisinden yanaydı. Devlet eliyle zenginler yaratma peşindeydiler. Cemaat ve tarikatlarla iç içe milliyetçi-muhafazakârlık adı altında ırkçı ve gerici söylemlerle gemilerini yürütürlerdi. Kimileri, paramiliter kadrolarla şiddete başvurur, kimileri yobaz takımını öne sürerdi. Bağımlı siyasaları ile işbirlikçi konumundaydılar.

Emperyalizmin yeni masalı küreselleşme ile birlikte dünya düzeninin ekonomi politiği tekleşti. Piyasa kutsallaştırıldı, siyaset toptan sağlaşıp sığlaştı. Emek yerine kimlik, bir özgürleşme alanı olarak kabul edildi. Ekonomi ve siyasi yaşama üretim ilişkileri açısından bakış terk edildi. Solun içi boşaltıldı. Seçimden çok atama yöntemiyle gerçekleşen milletvekilliği ve parti yöneticiliği, ülkeye ve yurttaşa hizmet yerine, kişisel hırsların ve çıkarların giderilme araçları oldu. Şahsımcılık ve bendecilik, demokratik mekanizmaların yerini aldı.

Şimdilerdeki siyasetçiyi şöyle karikatürize edebiliriz:

Bir elinde şeriat kılıcı, diğer elinde Apo bayrağı, başında takke, kravatının üstünde muska, göğsünde bozkurt rozeti, solcuya burun kıvıran, ülkücüye göz kırpan, hacıya ağam, hocaya paşam diyen, piyasaya tapınan, yabana yanlanan, ağzında bol laf ve boş vaat, ufuksuz, derinliksiz bir kişilik.

Türkiye’yi kurtarması beklenen siyaset anlayışı şimdilerde budur.

Helal olsun, hepimize kutlu olsun.

DAR KALIP

Altı partinin liderlerinin imzaladığı ortak bildirgeye göre, 1921 Anayasası’nın “kısmen” kapsayıcılığının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin sonraki anayasalarının tümü “daha dar kalıplara girmiş”.

Dar kalıptan kasıt ne?

Örneğin, 1928’de bir anayasa değişikliği yapılmış, “Türkiye devletinin dini İslamdır” hükmü çıkarılmış. Daralma dedikleri bu mu?

Bir değişiklik de 1937’de olmuş. Anayasaya altı okla birlikte laiklik girmiş. Daralma bu mu?

Bildirgeye göre, Türkiye’nin en demokratik ve özgürlükçü anayasası olarak kabul ettiğimiz 1961 Anayasası da “vesayetçi” ve darbe ürünüymüş!

Bu anlayışa bakarsanız, 1961 Anayasası ile kurulan Milli Güvenlik Kurulu, planlama örgütü, hatta kimi partileri kapatması nedeniyle bildirgede eleştirilen Anayasa Mahkemesi de vesayet kurumu oluyor...

Altı partinin bildirgesinde hedef belirlenmiş:

“Bizler geçmişin dar kalıplarını reddediyoruz.”

Geçmişe geri dönmüyor”larmış, “yeni bir sisteme geçiyorlar”mış?

Yeni sistemin adını kaçıncı cumhuriyet koyacaklar merakla bekliyoruz...

LAİKLİK GÜVENCESİ

Altı partinin bildirgesinde “laiklik” tek bir yerde geçiyor: Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olarak...

İnsanlığın uygarlık yönünde verdiği ve yüzyıllar süren acılı mücadeleler sonucu vardığı aydınlanmanın ürünü olan laiklik, kamusal yaşamın da akılcı eğitimin de bilimin de hukukun da demokratik devletin de demokrasinin de özetle çağdaşlaşmanın güvencesi ve temelidir.

Dar kalıplara sokulamaz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları