Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Dur kalk, gir çık zamanları! (Karantina günlüğü-12)

07 Haziran 2020 Pazar

Sizi bilmem ama ben kendimi iradesi elinden alınmış, acılı bir kuklaya benzetiyorum. Ve kafamda deli sorular: Vahşi kapitalizmi yerle bir edeceğini düşündüğüm bu görünmeyen virüs özellikle bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde iktidarın işbirlikçisi mi oldu? Dört aya yakındır hayatımız “Yat!, Kalk!, Yürü!, Dur!, İçeri gir! Dışarı çık!” komutlarıyla yönetiliyor. Bekçiler ve polisler artık uçanı kaçanı vurma hakkına sahip oldular. İktidar hastalık korkusuyla evlerine kapanan, elindeki avucundaki son paraları da harcayan yoksulları, sanatçıları, yazarları, çizerleri ve 65 yaş üstü nüfusu bir kalemde sildi. Haklıyım galiba, bu virüs tam bir işbirlikçi çıktı. Bize de başka ülkelerdeki protestoları, sanatçılara yapılan devlet yardımlarını, işlerini kaybedenlere geri dönüşsüz verilen yeniden iş kurma paralarını kıskanmak düştü. Pratikte hiçbir işlevi kalmayan Meclis yeniden açıldı ama anında CHP’den bir HDP’den iki milletvekili şapkadan tavşan çıkarılır gibi kapının önüne konuldu. Bu olaya bir ad konulmuş, “Meclis’te darbe!” Meclis’te darbe filan değil, bu darbe tüm seçmenlere! Çünkü onları biz seçtik!

Yani durum kapkaranlık. Bu dur kalk, gir çık zamanlarında kendimizi bir kukla olmaktan çıkarıp neler yapabiliriz? Artık AKP hükümeti şunu yaptı, bunu yaptı söylemlerinin hiçbir faydası yok! Yapacakları işleri bu! Kafamda deli sorular dedim ya, geçmişten anımsadığım birkaç pasif direniş modeli aklımı kurcalıyor. İlk örneğim Almanya’dan, artık geçmişte tanımlanan “işçi sınıfı” yok. Teknolojinin inanılmaz hızı, yepyeni bir işçi sınıfı oluşturdu. Artık kapitalizmin yeni köleleri beyaz yakalılar. Asıl isyan onlardan geliyor, örneğin Hamburg’da on binlerce insan, çalışan köle, işsiz kapitalizmini protesto ediyorlar. Eylemin videosunu izledim. Yüzlerce kişi kendilerini kül çuvalına sokup birer zombi haline dönüştürmüşler. Kentin sokaklarında zombiler yürüyor. O zombiler tıpkı George Orwell’in 1984 kitabındaki gibi sabit bir noktaya bakarak yürüyor. Neşe, aşk, sevgi, cesaret, özveri, vicdan onları terk etmiş, yaşayan ölü onlar. Yürüyorlar ve birdenbire biri soyunmaya başlıyor, sonra öteki, rengârenk tişörtleriyle, rengârenk donlarıyla kalıveriyorlar ve içlerindeki ölü bir çığlık atarak uyanıyor, birbirlerini dokunmaya başlıyorlar ve usul usul özgürleşiyorlar.

Bir yerde okumuştum, galiba gene Kuzey ülkelerinden birinde. O kentte sürekli kent bireylerini bir araya getiren yarışmalar yapılıyormuş, ama yetmiş beş yaş üstü kadınlara pek bir kötü muamele yapılmış ve onlar hiçbir yarışmaya katılamamışlar. Öyle mi, kim korkar hain kurttan, bölgedeki yetmiş beş yaş üstü kadınlar hemen bir dernek kurarak, başlamışlar çalışmaya. Şimdi yarısı romatizmalı, yarısı kalp pilli teyzeler ne yapmışlar diye merak ediyorsunuz, hemen merakınızı gidereyim. Günler geceler boyu yün örmeye başlamışlar ve kenttin bütün elektrik direklerine rengârenk giysiler giydirmişler. Kent sakinleri bir gün uyandıklarında bakmışlar ki, sokakları bir renk cümbüşü içinde, doğru yetmiş beş yaş üstü kadınların kurduğu derneğin kapısına gidip alkışlamaya başlamışlar, yetmiş beş yaş üstü kadınlar da en güzel folklor giysileriyle onları dans ederek karşılamışlar. Artık tüm yarışmalara da alınmışlar. Bu direniş evde paslanan ben ve tüm 65 yaş üstüne gelsin.

Kısaca dostlar her kim ki, herhangi bir zamanda haksızlığa uğramışsa; her kim ki, çocuklarının, torunlarını haksızlığın olmadığı bir dünyada büyütmek istiyorsa; her kim ki, bir gece yarısı evine girilip çocuğu vurulmuşsa; her kim ki, annesinin sokakta kalan ölüsünü köpekler yemesin diye iki metre ötede gece gündüz nöbet tutmuşsa; her kim ki, oy verdiği siyasiler içerdeyse; her kim ki, oyunu yasaklanmış, işi elinden alınmışsa yepyeni protesto biçimleri oluşturmalıyız. Yıllar önce Karadeniz Gerze’de yapılmak istenen termik santrala karşı direnişe geçen kadınların örgütlediği bir direniş çadırında iki gün geçirmiştim. Direniş sonunda başarıyla bitti. Balıklar, ağaçlar ve masmavi gökyüzü kurtarıldı. Santralı yapacak şirket çekildi. Bu geri çekilme direniş çadırında bir yandan yemek yapan, bir yandan yün ören, öte yanda işe giden arkadaşlarının çocuklarını doyuran kadınlar sayesinde oldu. Gece sabaha kadar iş makineleri bölgeye girmesin diye nöbet tutan direnişçi kadınlarla hayat üstüne sohbet etmek çok keyifliydi. Şimdi bunlar nereden aklıma geldi? Hepimiz bu yat kalk, gir çık günlerinde mutlaka kişisel ya da topluca eylem biçimleri geliştirmeliyiz. Çünkü darbe bize yapılıyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları