Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz

16 Haziran 2013 Pazar

Yaşadığımız günlerin etkisiyle olacak, kâbus gibi bir rüya gördüm. Rüyamda her yer alacakaranlıktı. Meşalelerin aydınlattığı dehlizlerden çığlıklar geliyordu, birden muhafızları gördüm, gencecik bir kız ve bir erkek çocuğunu saçlarından tutmuş sürüklüyorlardı. Rüya bu ya, muhafızlara sordum: “Onları nereye götürüyorsunuz? Kulağıma ulaşan bu çığlıklar ne?” Muhafızlar durdular; “Haberin yok mu” dediler, “efendimizin yılanları her gün bir kız ve bir erkek çocuğun yüreğiyle beslenirler, bugün ölüm sırası bu gördüklerinde, kulağına ulaşan seslerse öldürülen gençlerin hiç dinmeyen çığlıklarıdır, bunlar tuhaf ölüler, sesleri hiç durmuyor”...
Dehşete düştüm, karanlık koridorlarda ilerlemeye başladım, birden bir kapının önünde iki muhafızla karşılaştım.
“Dur” dediler durdum, “bu kapıdan içeri giremezsin” dediler, “orada efendimiz günlük konuşmasını hazırlıyor, rahatsız edilmek istemez”...
Ama bu bir rüyaydı, adamlara rağmen o kapıdan içeri girdim. Yılanlarını besleyen efendiyi gördüm. İki omzunda da birer yılan vardı ve sivri dillerini dışarı çıkarıp, hiç durmadan tıslıyorlardı.
Efendi, yüzüme baktı,
“Bu bana bir Tanrı cezasıdır” dedi, “ne zaman ki halkıma eziyet yapmaya başladım, ne zaman ki bu ülkenin gerçek akillerini cezalandırdım, ne zaman ki ‘Efendi senden büyük Tanrı var’ diyenlerin kafasını uçurdum, Tanrı bana şeytanını gönderdi. Şeytan benim iki omzundan öptü ve bu yılanlar doğdu, şeytan kulağıma fısıldadı: ‘Onlara her gün bir erkek bir kız çocuğu yüreği yedirmelisin, yoksa seni sokarlar, ölürsün.’ O günden sonra zalimdim, daha da zalim oldum. Çocuklarını vermeyen ana babaları kılıçtan geçirdim, ben zalimleştikçe onlara bir hal oldu. Birbirleriyle benim bilmediğim bir dilde konuşmaya başladılar. Aralarına casuslarımı saldım, hemen anladılar. Sustular. Gün karardığında her köşe başından, her sokaktan çıkıp meydanlarda toplanmaya başladılar. Ordularımı onların üstüne saldım, işlerinde elbette elebaşılar vardı, onları satın almak için adamlar yolladım, önlerine altınlar yığdım, ikballere boğdum, bana mısın demediler, ellerinin tersiyle ittiler. Onları aç koydum, susuz koydum, ne yaptımsa olmadı, gün geçtikçe çoğaldılar ve ben sokağa çıkamaz oldum. Yılanlar ise daha da arsızlaştı, her dakika ‘açız açız’ diye bağırıyorlar, onların sesinden kendi sesimi duymaz oldum.”
Şaşırmıştım, yıla
nlar beni sanki ipnotize etmişlerdi, ağzımdan tek söz çıkmıyordu, birden aklıma geldi, “Tanrı’dan af dileseniz, ‘Bundan böyle kendimi Tanrı sanmayacağım, halkıma eziyet yapmayacağım, bilim ve ilim yolundan ayrılmayacağım, halkımdan gelen her sözü, her isteği düşünüp taşınıp yerine getirmeye çalışacağım, halkımın atalarına hürmet edeceğim, onları hor görmeyeceğim’ deseniz, belki Tanrı sizi affedip şeytanın öptüğü omuzlarınızı öpmek için meleklerini gönderir” dedim.
“Hayır, artık çok geç” dedi: “Tanrı’nın yüzüne bakamam zaten. Çevremde hiçbir dostum, beni seven tek kişi bile kalmadı, bana hizmet edenler sadece başlarının kesilmesinden korktukları için emirlerimi yerine getiriyorlar.”
O sırada kapı açıldı ve muhafızlar efendinin önüne, yılanlar için iki yürek attılar. Yılanlar tıslıyorlardı, dehşete kapılıp açık duran kapıdan dışarı fırladım, sadece ve sadece çığlık atarak karanlık koridorlarda koşmaya başladım. Birden temiz havayla başım döndü, büyük bir alana gelmiştim, gökyüzünü gördüm, yıldızlar yanı
p sönüyordu. Çok uzaklarda yıldızlar gibi yanıp sönen ateşleri gördüm, oraya doğru yürüdüm, binlerce insan ateşlerin çevresinde oturmuş, benim de bildiğim bir türküyü söylüyorlardı. Bana “Nereden gelip nereye gidersin” diye sordular, “efendinin yanından” dedim. O zaman bana biraz ekmek ve su verdiler, sonra tuz uzattılar, “artık korkma” dediler, “emin ellerdesin, tuz kardeşliğine hoş geldin!”...
Ansızın uyandım, gözyaşlarım yastığı sırılsıklam yapmıştı, derin bir soluk alıp çevreme bakındım,
ardından balkona çıktım, uzakta yıldızlar bana adeta göz kırpıyorlardı ve hiç de güzel olmayan sesimle bir türkü mırıldanmaya başladım:
“Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!”

\n

Not: Yılanlı efendilere Mezopotamya’dan yöresi efsanelerinde çok sık rastlanır.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları