Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gerçekçi ol, imkânsızı iste

08 Mayıs 2016 Pazar

Deniz’lerin hem yoldaşı hem mapushane arkadaşı Hacı Tonak sözlerini 68’li yılların en çok kullanılan sloganı olan “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!” ile bitirdi. Neredeyiz, Bursa Nilüfer Belediyesi Kent Konseyi ve Bursa 68’liler Platformu’nun birlikte düzenlediği “3 Fidanı Anma Etkinliğinde!” Üç 68’li, ben, Hacı Toyak, Tuncer Sümer ve aramızda o günlerde henüz on iki yaşında olan Enver Aysever. Moderatörümüz ise bir 78’li, Betül Kuyucu.
Baştan anlaştık, asla hamasi sözler etmeyeceğiz, acıtsa da gerçeği elimizden geldiği kadar anlatmaya çalışacağız. Ve imkânsızı istemeye devam edeceğiz Ben İstanbul İktisat’tan olduğum için yan binada Hukuk’ta okuyan Deniz’i iyi tanırdım, annem de Deniz’in annesi Mukaddes Teyze’nin dostuydu. Biraz, Deniz’in özel hayatından (çok yakışıklıydı ve kızlar peşini bırakmazdı), üniversite işgalinden, o dönemde binlerce işçinin katıldığı pıtrak gibi çoğalan grevlerden, DİSK’in kurulmasından, Türkiye İşçi Partisi’nin Meclis’e girdiğinde o Meclis’in nasıl rezil edildiğinden söz ettim. Anlattıklarımın özellikle genç dinleyicide bir masal etkisi yarattığını biliyorum. Ama o günler, o aşklar, o kendine kıyış ve bir idealin peşinden gitmek asla bir masal değildi. Gerçekti.
Hacı Tonak, mapushane günlerindeki Deniz’leri anlattı ve çok değerli bir bilgi verdi. 1961 Anayasası’na karşı suç işledikleri iddiasıyla yargılanan Deniz’ler aynı anayasayı savunmak için açlık grevi yapmışlardı. Hacı, “bizlerin açlık grevine katılmasını istemediler, ‘bizi nasılsa öldürecekler’ dediler, ‘sadece biz yapacağız!’ İlk kez açlık greviyle karşılaşmıştık, su içmeyi de kabul etmemişlerdi. Kısa bir süre sonra, derileri çekilmeye, gözleri tuhaf bakmaya başladı, öğrendik ki, susuzluğa dayanmak mümkün değil, hemen ölüm geliyor. ‘Yapmayın, etmeyin’, diye adeta yalvarıyoruz, o zaman Deniz dedi ki, ‘Asılırken dinç ve sağlıklı görünmeliyiz, bizleri arkamızdan gelecek devrimciler, öyle hatırlamalı.’ Böylece açlık grevini bitirdiler, o gün nasıl sevindiğimizi anlatamam.”
Dönemin pek çok belgesini arşivleyen ve sıkı bedel ödeyenlerden Tuncel Sümer, 1971 yılında Hüseyin (Dede) İnan’ın mapusta hazırladığı ve dışarı gönderdiği “Türkiye Devriminin Yolu” adlı broşürden bir bölüm okudu: “Ortadoğu’daki her patlamaya Türkiye’deki gericiler el atacaktır. Ortadoğu emperyalizmin sömürü alanı durumundadır. Emperyalistler Türkiye’yi Ortadoğu’da ve özel olarak Türkiye’de kontrolü sağlayacak ve gerektiği zaman çıkarlarını korumak için müdahalelere müsait askeri bölge olarak seçmişlerdir. Ekonomik yönüyle Amerikan emperyalizmine bağımlı olan Türkiye, stratejik önemi ve karşıdevrimci bir üs olma özelliğini koruması açısından emperyalistlerin üzerinde ciddiyetle durmalarına sebep olmaktadır. Diğer taraftan askeri ve ekonomik ittifaklarla emperyalizmin sağlam müttefiki olan Türkiye, Ortadoğu halklarının Müslüman olması nedeniyle de önem taşımaktadır. Doğal olarak emperyalistler ve uşakları Türkiye halkının devrimci mücadelesini bastırmak ve ne pahasına olursa olsun Türkiye’nin Ortadoğu’daki gerici politikasına devam etmesini sağlamak çabasındadırlar.”
Evet, ’68’liler devrim yolundaki en gerçekçi devrimcilerdi. En entelektüel kuşaktı. Belki de gerçekçi olmayı bir süre unuttukları ve imkânsız için yolla çıktıklarından kaybettiler. Ama kaybettiler mi, bugün eğer hâlâ imkânsız tartışılıyorsa ve imkânsıza kavuşmak için aynı yolda yürüyen binlerce genç insan varsa kaybettikleri söylenebilir mi? Ama onların açtığı yolda nasıl ilerlemeliyiz? İşte bugünlerde asıl sorumuz bu olmalı. Nerelerde yitirdik ve nasıl yeniden imkânsız için yola çıkabiliriz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları