Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Karl Marx Amca’ya Kibar Bir Nazire...

03 Mayıs 2015 Pazar

Ben hemen her konuda derin bilgilere sahip köşe yazarlarından değilim, ama karınca kararınca (hele de gazetem tam da 1 Mayıs’ta Komünist Manifesto’yu okurlarına sununca) yüce Karl Marx Amca’ya karşı kibar bir nazire geliştirdim. Tezim şu: “İnsanların kaybedilecek bir şeyleri varsa ayaklanırlar!” İddialıyım, Karl Marx ne demiş: “İşçilerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktur!” demiş ve onların her şeyi göze alabileceğinden söz etmiş. Ama görülen o ki, bu yeni zamanlarda zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olanlar, ayaklanıyor!
Tezimi savunmak için büyük ayaklanmaların olduğu, milyonlarca kişinin sokağa döküldüğü ve solun iktidar olduğu Yunanistan’a uzanıyorum. Malumunuz Yunanistan, Batı dünyasının şımarık çocuğudur. Antik Yunan, Avrupa medeniyetinin başlangıcı olarak kabul edilir. Gerçi Almanlar 2. Dünya Savaşı’nda büyük bir hata yapıp o topraklarda çok insan öldürdüler, özellikle de dağlarda savaşan direnişçileri, ama daha sonra bu hatayı gidermek için, Avrupa Birliği Yunanistan’a hiçbir ülkeye göstermediği hoşgörüyü gösterdi ve büyük kaynaklar aktardı. Öyle ki son yirmi yılda Avrupa Birliği’nin fonlarından en çok yararlanan ülke Yunanistan oldu.
Vallahi hiç gözüm yok. Yunanistan’a her gittiğimde “yahu” derim kendi kendime, “ben niye buralarda doğmamışım!” Çünkü Yunanistan’da hayat bitmeyen bir eğlencedir. Oralarda hiç kimsenin evinde yemek pişmez, herkes her an dışarıdadır. Öğleden sonraları siesta yapılır, yani geceye hazırlanmak için uyunur. Akşam yemeği saat ona doğru başlar, bir sularında da hep birlikte eğlenmek için rembetiko kulüplerine gidilir. Artık gelsin eğlence; sabahın ilk ışıklarıyla evlere dönülür, uyunur, on ikiye doğru kalkılır. Bir, bilemediniz iki saat çalışılır, öğlen yemeğine geçilir. Sonra gene siesta, kim böyle bir hayatı sevmez?
Bir yerlerden para geliyor ve sen el kesesinden hovardalık yapıyorsun. Ben bunlara hiç karşı değilim, yemeyenin parasını yerler, ayrıca antik Yunan hayranlığının da bir bedeli olmalı! Benim burada gelmek istediğim Yunanlıların neden ayaklandığı. Nedeni çok basit, öyle bir hayat kalitesine sahiplerdi ki bunu yitirmek istemediler. Kaybedecek çok şeyleri var, en azından artık siesta yapamayacaklar ve her gece rembetiko kulüplerine gidemeyeceklerdi. Tabii ayaklanırlar.
İşte geldik tezimin püf noktasına, peki bizde neden böyle milyonlarca kişinin katıldığı gösteriler olmuyor? Hemen Gezi olaylarından söz etmeyin, geçti gitti. Muhteşemdi. Ama 1 Mayıs günü sokağa çıkanlar öylesine azdı ki, ne söyleyebilirim? Dehşetli canım sıkıldı. (Yaşım gereği bir milyon kişinin alanları doldurduğu 1 Mayıs’ları gördüğüm için!) Tamam metrolar kapatıldı, vapurlar yasaklan- dı ama gene de katılanlar çok azdı. Belki de haklılar, çünkü bu ülkenin büyük çoğunluğunun kaybedecek hiçbir şeyi yok. Açlık sınırında yaşıyorlar, çocukları sokaklarda dileniyor, gençliği en ucuz uyuşturucularla hayatını yok ediyor. Ne kaybından söz ediyoruz Allah aşkına ! Ey yüce Karl Marx Amca, bu günleri görebilseydin eminim şöyle derdin: “Ey kaybedecek bir şeyleri olanlar, birleşin!”
Gelelim, geçen 1 Mayıs’a. Bu ülkenin görmüş geçirmiş bir yurttaşı olarak, bir hayal kurdum. Hayal kurmak serbest, öte yandan ben de yıllarca çalışan ve hâlâ çalışan bir emekçiyim, benim de bir sözüm var. 1 Mayıs günü özellikle bir dejavu yaşadım. Gene sendika yöneticileri alana geldi ve gene polis engelledi. Sadece çiçek bırakmalarına izin verildi. Ama neden sendika yöneticileri, ellerinde uçurtmalarla alana girmediler. Her biri on uçurtma taşıyabilirdi. Bu uçurtmaların üstünde sembolik olarak yitirdiklerimizin fotoğrafları olabilirdi. Ve bunları uçurabilir, gökyüzüne bırakabilirlerdi. Bunu çok mu çocukça buluyorsunuz, siz devam edin, ben bu hayali geliştirebilirim, on binlerce insan uçurtma uçurabiliriz ve alanlar değil, gökyüzü bizim olabilirdi.
Bu öneriye bir türlü resmiyeti bırakmayan, hâlâ ülkede demokrasi varmış gibi yapan sendika yöneticileri burun kıvırabilir ama bir anı: Ülkede 80 darbesi günleri, her şey yasak ve bir grup insan ilk kez İnsan Hakları Derneği’ni kurmuşuz. İlk eylemimiz bir uçurtma şenliği. O günü hiç unutamam, uçurulan her uçurma bir hikâye anlatıyordu ve o hikâyeleri herkes duymuştu. Her şey şiddetle eskiyor, yeni yollar bulmalıyız, işte burada Gezi bize yol gösterebilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları