Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yetti gari sizin zeytine düşmanlığınız!

06 Mart 2022 Pazar

AKP iktidarının zeytine düşmanlığı bir türlü bitmiyor. Yirmi yıldır ülkenin her yerinde sürüyor bu düşmanlık! Yüz yıllık zeytin ağaçlarını düşman bellemişler. Hiç zeytin yememiş gibi, hiç zeytinyağlı dolma yememişler gibi. Şimdi de bir yönetmelikle kısaca düşman belledikleri zeytin ağaçları, maden çıkarmak için kesilebilir dediler. Çıkarılacak madenler linyit, mermer ve kömür! Sonrası gelsin müteahhitler, diksinler görgüsüz villalarını! Altın çıkaracağız demelerine bakmayın, hiçbir Türk şirketi altın çıkarma işine girişmez, çünkü çok pahalı; onların işi montaj buzdolabı satmak, gıda zincirleri kurmak. Sadece yabancı şirketlere üçüncü dereceden ortak olabilirler. O da beş kuruş etmez! 

Ben bu toprakların belleği bir zeytin ağacıyım.

Kendi yandaş şirketlerine, tam gaz “Zengin ağaçlarını kesin!” emri veren iktidar işgüzarlarının bildiğini düşünüyorum, artık dünyada kömür kullanılan termik santrallar devre dışı. Yapılan araştırmalar termik santralların ömürlerinin çok kısa olduğunu ve çok kâr getirmediğini belirtiyor. Mermer ve linyit madenlerinin tonu, bir ton zeytinyağından katbekat daha düşük. Peki, neden bu ağaç kesmeler? Ne arsız bir durum, ülkenin güneşi güneş, rüzgârı rüzgâr ve üç tarafı denizle çevrili, dalgalar bağırıyor, “Gel beni kullan!” diye ama bir yerlerde inadım inat! Nedir bu inadın nedeni? Güzelim zeytin ağaçlarını kesmenin, en güzel tarım topraklarını ölüme sürüklemenin nedeni ne? 

Evet, şimdi hatırladım, bir ara bu ülkede zeytin ağacı Yahudi ağacı olarak mimlenmişti ve “Katli vaciptir” denmişti. Düşünüyorum, bu işe kalkışanlar bu ülkeyi hiç mi sevmiyorlar? Ülke tümüyle yok olsun mu istiyorlar? Zeytin ağaçlarına vurgun bir Türk yurttaşı olarak bir zeytin ağacı kesilirken duyduğum acıyı, en çok “Kesin!” emri verenlere anlatmak istiyorum. Ve bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum. Binlerceyiz, bu böyle biline!          

Bir yaz sabahı, havada çılgın melisalardan yükselen o baştan çıkarıcı koku henüz durulmamışken, uzaklarda bir yerde bir kumru inatla eşini çağırırken ve deli kırlangıçlar hiç durmadan kendilerince çok bildik bir rotada günlük uçuşlarını yaparken, bir baltanın yüz yıllık bir zeytin ağacının gövdesine ilk darbeyi vurması ve buna tanık olmak çok acı bir şeymiş. İlk darbeyi öteki darbeler izliyor, büyülenmiş gibi baltanın gövdede açtığı yarığa bakıyorum, her darbede biraz daha derinleşiyor. Ağaç ağlıyor, sanki yüz yıl boyunca yaşadığı bütün güzel anılar geliyor aklına. En güzel hasatlarını anımsamaya çalışıyor, çünkü az sonra gövdesi yana devrildiğinde tümünü unutacak, sonsuz bir sessizlik başlayacak onun için, çünkü artık o olmayacak. Bir yerlere yetişmem gerek ama gövdesi kanayan zeytin ağacının yanından ayrılamıyorum. Bu kalın, gün görmüş gövdeye indirilen her darbe, bu güzel ülkede işlenen cinayetleri anımsatıyor bana.

Hakkâri’de Zap Suyu’na yıllardır doğru dürüst bir köprü yapılamadığı için okula giderken suyun üstündeki ilkel saldan düşen çocuklar geliyor aklıma, rögar kapatılmadığı için lağım sularında boğulanlar da. Yollar karla kapandığı için çocuğunu doktora yetiştiremeyen ve onun ölü bedenini sırtında taşıyan babalar geliyor aklıma. Geleceğe dair tüm umutlarını yitirmiş gençler geliyor aklıma, kimi uyuşturucunun bağışlamayan bataklığında sadece ölümü bekliyor, kimi günlerdir, aylardır iş aradıktan sonra yatıştırıcı ilaçların verdiği düşleri olmayan bir uykuda, kimi bir nebze olsun varoluşunu hissetmek için, çağdışı yöntemlerin, çağdışı söylemlerin her an beyin yıkadığı tarikat evlerinde, kimi sahte bir özgürlüğün peşinde olduğunu bile bile barların ve bir gecelik ilişkilerin müdavimi. Kimi hiç yaşamıyor, sabah kalkıyor ve gecenin gelmesini bekliyor. 

O kadar.  

İntiharın eşiğine gelmiş tarım üreticileri geliyor aklıma. Sağa koyuyorlar olmuyor, sola koyuyorlar olmuyor. Kendilerini bu ülkeye yabancı hissediyorlar ve yaptıkları iş giderek anlamsızlaşıyor; bir tarla dolusu karpuzun olsa ne yazar, olmasa ne yazar? Fındığı toplasan ne olur, toplamasan ne olur? Konya Ovası’nda kuraklık, buğday başaklarının büyümesini engellemiş, ne olur?

Zeytin ağacının gövdesi artık iyice yana yattı, az sonra yüz yıllık tarihi onunla birlikte yitip gidecek, yerine hemen beton dökülmeye başlanacak; tıpkı yol, metro yapılırken ortaya çıkan her biri kültür mirasımızın vazgeçilmezi olan amfitiyatroların, limanların, güzelim heykellerin üstünü, onları anında yeniden ölümün karanlık dünyasına yollamak için betonla döşediği gibi.

“İnsanların daha eşit, daha kardeşçe yaşadığı; kaynakların en verimli bir biçimde paylaşıldığı, savaşsız, türkülerin ve neşenin egemen olduğu bir dünya olabilir” diye korkusuzca seslenenlerin, bunun için çözüm getirenlerin işkence odalarında çektiği acılar geliyor aklıma. Zeytin ağacının gövdesine inen balta darbesinin sesi zaman zaman işkencecinin elinde açılıp kapanan monitörün sesine dönüşüyor, ardından bomba seslerine, silah sesine... 

Zeytin ağacı toprağın üstüne öylece yattı. Balta durdu. Bir an bir sessizlik oldu.. Ardından sessizlik, buldozerin yeri göğü titreten dev sesiyle bozuldu. Ben zeytin ağacının gövdesini son kez okşayıp usulca oradan ayrıldım. Ölümü hissetmek bu olsa gerek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları