Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yorgun Herkül Teşekkür Eder

11 Ekim 2011 Salı
\n

Bu ülkede ne zaman hiç gitmediğim bir yere gitsem mutlaka bir tam gün canım sıkılır. Nedeni çok basit: Gittiğim yerde mutlaka toprak verimlidir, deniz bereketli ve mutlaka toprak altında ve üstünde en az sekiz uygarlığın izleri apaçık durmaktadır. İyi güzel de bunda canını sıkacak ne var, demeyin. İşte benim canım tam burada sıkılır. Bir an gözlerimi kapar, bu toprakların iyi bir tarım politikasıyla ne kadar verimli olabileceğini düşünür, denizin ustaca kullanılarak ne kadar çok iyi beslenmemiş çocuğu doyurabileceğini hayal eder ve en az sekiz uygarlığın yan yana durduğu bu topraklara neden bir avuç turist geliyor, diye hayıflanırım.

\n

Can sıkıntım en çok müzeleri gezerken baş gösterir. Bu ülkenin pek çok kentinde müzeler bakımsızlıktan çökmek üzeredir. Bir iki bekçi, bir çaresiz bürokrat komik ödenekleriyle müzeyi ayakta tutmaya çalışırlar. Temizlik malzemesini bile kendi ceplerinden alırlar.

\n

Müzelerin hemen hiç yerli gezgini yoktur. Kentte çıkıp küçük bir araştırma yapınca durumu anında anlarsınız. Lise öğrencileri, hayretle yüzünüze bakıp Ne müzesidiye sorarlar. Eşraftan olanlar müzenin varlığını duymuş ve o kadar ilgilenmişlerdir. Şöyle ailecek herhangi bir pazar kent müzesini gezen olmamıştır. Müze kentin bir köşesinde öylece terk edilmiş durmaktadır.

\n

Müzeyi gezip hediyelik herhangi bir eşya (bu kitap olabilir, içerdeki heykellerin birebir imitasyonu olabilir) satın almak istediğinizde eliniz çoğunluk böğrünüzde kalır. Kitap bitmiştir, kartpostallar kötü basılmıştır ve en kötüsü müzede gördüğünüz güzelim heykelleri size anımsatacak hiçbir obje yoktur. İşte ben o zaman daha da kahrolur ve bu kadar zengin bir ülkeyi böylesine yoksullaştıran ve trilyonlarca paranın bir avuç insanın cebine aktarılmasına izin veren düzene lanet okurum. Çünkü müzelerimizin terk edilmiş halleri adeta kültürel ve maddi yoksulluğumuzu yüzümüze vurur. Dünyanın bir yığın kentinde müzeler öylesine cıvıltılı, öylesine insan doludur ki içiniz ısınır. Müzeden çıkmak istemezsiniz. İnsanların meraklarına şaşıp kalırsınız. Bir resim, bir heykel karşısındaki hayran bakışları seversiniz. Hayal edersiniz, eski uygarlıkların sırlarını keşfetmeye başlarsınız. Kendinizi, yaşadığınız toprakları, geleceği daha çok seversiniz.

\n

Peki bu terbiye nasıl elde edilir; neden bizler müzelerimize, tarihi yerlerimize bu denli uzak ve yabancıyız? Ülkemin müzelerini gezerken bu soru beni hep izler. Sanırım sekiz yıl önce, Hüseyin Başkademin inatla kotardığı Afyon Klasik Müzik Festivali sırasında, kapalı duran Afyon Müzesini izinle açtırmış, geziyorduk. Birden koşarak gelen bir kız çocuğu görmüştüm; müzede, evet orada her gün konuştuğu, dertleştiği bir heykel vardı. Üç aydır kapalı olan müzenin açıldığını duymuş nefes nefese gelmişti heykeliyle dertleşmek için. Yemin ediyorum gözlerim yaşarmıştı.

\n

Gençlere, çocuklara müzeleri sevdirmek, oraları mekân tutmalarını sağlamak bu kadar zor mu? Bunun da mı parayla, pulla ilgisi var? Elbette var ama o kadar değil. İtiraf edelim, hayatımızı zenginleştirmek, renklendirmek konusunda tembeliz. Şimdi şu soruma samimi bir yanıt verin: Bu yazıyı okuduktan sonra ve elinize kâğıt kalem alıp gezdiğiniz müzeleri yazmaya başlayın. Nasıl, durum pek parlak değil, \tdeğil mi?

\n

Bütün bunları aklıma, 31 yıllık hasreti biten, artık doğduğu topraklarda huzurla yaşamın geçmesini bekleyen Yorgun Herküldüşürdü. Ve kulağıma fısıldadı, mahzun mahzun Boston müzesinde yarıya bölünmüş dururken, onu görür görmez tanıyan Özgen Acara ve uzun yıllar boyunca inatla onu evine getirmek için mücadele eden herkese teşekkür ettiğini söyledi. Antalya Müzesinde keyfi yerindeymiş.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları