Leyla Tavşanoğlu

Erdoğan düş kırıklığı

01 Eylül 2013 Pazar


Siyaset Bilimci Henri Barkey, Suriye operasyonu öncesi Washington’un nabzını tuttu:

Gezi Parkı olaylarından sonra Başbakan Erdoğan’ın devamlı Batı’ya yüklenmesi, çatması ve son zamanlardaki ırkçı söylemi Washington’u çok rahatsız etti.
 

Mademki demokrasi ve insan hakları yanlısısın biraz da içerideki duruma çeki düzen vermen gerekmez mi başkalarına ateş püskürmek yerine? 

LEYLA TAVŞANOĞLU

Henri Barkey bölgemizin önemli uzmanlarından Amerikalı bir bilim insanı. Suriye’ye yapılması planlanan askeri operasyonun amacının rejimi devirmek değil, kimyasal silah kullandığı iddia edilen Esad yönetimini cezalandırmak olduğunu söylüyor.

- Suriye’ye yapılacak bir askeri operasyon sonucu rejim değişikliği olasılığı var mı?
 

H.B.- Askeri operasyon yapılacaksa rejim değişikliği için yapılmayacaktır. Amerika kendisi rejimi devirmek istemiyor. Çünkü kendisi bundan sonra gelecek olan kaos veya yeni bir oluşumun ne bekçiliğini ne de hamiliğini yapmak isteyecektir.
Amerika burada kimyasal silah kullanımının bir faturası olduğu ve rejimin bundan sonra yine kullanmaması için uyarmış oluyor. Şunu da düşünmek gerek:
Eğer şimdi cezalandırmazsa ve ileride daha da büyük bir kimyasal saldırıyla karşı karşıya kalınırsa herkes Amerika’yı suçlayacak, daha önce bir şeyler yapmış olsaydın bu gerçekleşmezdi, diye herkes si
tem edecek.
 

- Operasyonun ABD-İngiltere-Fransa koalisyonuyla havadan ve denizden yapılacağı ve en fazla iki gün süreceği söyleniyor. Sizce neden havadan ve denizden ve bu kadar kısa süreli olacak?
 

H.B.- Bu operasyon daha önce belirttiğim gibi bir cezalandırma operasyonu. Rejim devirmek için yapılmıyor. Dolayısıyla kısa sürecek. Ayrıca karadan asker sokmak koalisyon askerlerini tehlikeye atmak demek. Bunu da tabii ki yapmak istemeyeceklerdir. Bir de şu önemli. Buna ihtiyaç yok.

- Suriye operasyonunda BM Güvenlik Konseyi devre dışı görünüyor. NATO’da da hiçbir hareketlenme yok. O zaman üçlü koalisyon hangi meşru zemine dayanarak bu operasyonu düzenleyecek?

H.B.- Burada meşruiyet bir problem. Rus vetosu yüzünden BM’den nasıl olsa geçmeyecek. Kosova’da da aynı şey olmuştu. Meşruiyet 1925 Cenevre Sözleşmeleri’nin yarattığı hukuki duruma bağlanacaktır. Bu antlaşmalar kesinlikle kimyasal silahların kullanımını yasaklamıştı.

- Ankara, Suriye’de Esad Rejimi’nin devrilmesi için elinden geleni yaptığı halde Suriye operasyonunda Türkiye’nin ismi telaffuz edilmiyor. Acaba neden?

H.B.- Türkiye’nin ismi telaffuz edilmiyorsa bence iki sebebi var: İlki, Türkiye’yi uzun vadede zor duruma sokmak istemiyorlar. Eninde sonunda Türkiye, Suriye’nin komşusu ve Suriye’ye, Rusya’ya, karşı herhangi bir misilleme yapması için sebep vermek istemiyorlar.
İkincisi, bence ABD’nin Başbakan Erdoğan’la yaşadığı hayal kırıklığı. Gezi Parkı olaylarından sonra Başbakan Erdoğan’ın devamlı Batı’ya yüklenmesi, çatması ve son zamanlardaki ırkçı söylemi Washington’u çok rahatsız etti.
Unutmayın ki Başbakan Erdoğan, Amerika’ya geldiğinde ço
k iyi karşılandı. Gezi’den sonra, o da Başbakan Erdoğan’ın inisiyatifi sayesinde iki kere konuştular. Buna rağmen Erdoğan çullanmaya devam etti. 

 

Konuştukça yalnızlaşıyorsunuz

AKP Hükümeti gibi sağa sola ve bilhassa da kendisine şimdiye kadar destek olmuş ülkelere ateş püskürerek politika üretmek, sonunda kendi bindiği dalı kesmek gibi bir şeydir.

- Mısır ve Türkiye’de olanlar sizce Türkiye ve AKP Hükümeti’ni nasıl etkiler?
H.B.- AKP Hükümeti tabii ki bu olaylardan çok zararlı çıktı. Ama sanıldığı sebeplerden değil.
Bence, AKP Hükümeti’nin Suriye’deki pozisyonu doğruydu. Ama kimse Beşşar Esad’ın bu kadar dayanacağını kestirememişti. Bu açıdan Türkiye’yi suçlamak haksızlık olur. Suriye’deki hatası, söylemi çok sertleştirmek ve El Nusra gibi örgütlere yardımcı olmaktı.
Mısır’da da darbeye darbe demek doğruydu. Ama orada söylem kendi derdi oldu. Başbakan başta olmak üzere, her tarafa saldırmanın manası yoktu. Tamam, başkaları hata yaptı. Ama Türkiye hiç mi hata yapmadı?
Unutmayalım, Beşşar Esad’la canciğer arkadaş olduklarında Beşşar diktatör değil miydi? Onun zindanlarında insanlar ölmüyor muydu? Ya da
Kaddafi’yi düşünelim. Düşünün, Başbakan Erdoğan ondan insan hakları ödülünü aldı. O zaman Kaddafi demokrat mıydı?
Aslında Kaddafi tamamıyla kafayı üşütmüş birisiydi. Onu da bırakın, Sudan olsun, Türkmenistan olsun, bu ülkeler demokratik mi ki Türkiye onlara arka çıkıyor?
Ülkeler, bilhassa büyük güçler, bazen hata yaparlar, bazen de prensipsiz davranırlar. Bu, dünya politikasının bir gereği. Keşke böyle olmasa. Ama kalkıp AKP Hükümeti gibi sağa sola ve bilhassa da kendisine şimdiye kadar destek olmuş ülkelere ateş püskürerek politika üretmek sonunda kendi bindiği dalı kesmek gibi bir şeydir.
Dünyanın her tarafının elektronik ağlarla örüldüğü günümüzde, herkesin her şeyi gördüğü, okuduğu ve dinlediği bir ortamda söylem çok önemli bir unsur. Türkiye liderleri son zamanlarda kendi söylemlerinin algılanacağından ve nasıl algılanacağından bihaberler.
AKP doğru iş yaptığı zaman desteklendi. Kürt açılımı konusunda çok cesur adımlar atıldı. Bunların devamının gelmesi gerekiyor. Gelirse de yine Batı’nın Türkiye’yi desteklemesi ve doğruyu doğru söylemesi lazım.
Ama hâlâ şu anda Türk zindanlarında KCK davasıyla binlerce insan senelerdir süründürülüyor. Mademki demokrasi ve insan hakları yanlısısın biraz da içerideki duruma çekidüzen vermen gerekmez mi başkalarına ateş püskürmek yerine?

- Bu kadar sıkı gözetim ve baskı altında olan Esad Rejimi’nin gerçekten kimyasal silah kullanmış olabileceğini düşünüyor musunuz?

H.B.- Evet. O kadar da sıkı gözetim diye bir şey mevzubahis değil ki. Bu, büyükçe bir ülke. Etraf kameralarla donatılmış değil ki. Bırakın, orada hırçın ve acımasız bir iç savaş var.

- Hatay’ın Reyhanlı bölgesinden Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) kimyasal silahlar sevk edildiğine dair çıkan haberlere ne diyorsunuz?

H.B.- Ben hiç inanmıyorum. Çünkü ÖSO’ya kim verecek bunları? Türkiye değil. Şunu bilmek lazım: Bu Amerikan Hükümeti baştan beri Suriye savaşına girmek istemiyordu. Eğer şimdi bir operasyon yapacaksa bu mecbur kaldığı için, istediği için değil.
Başkan
Obama en baştan ABD’yi Ortadoğu’dan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Eğer bu operasyonu yapacaksa bunun nedeni elinde ciddi delil olmasındandır. Unutulmaması gereken bir şey var: Obama, Bush değildir.

 

Türkiye’nin komplo teorisi merakı

- Ortadoğu’nun önemli aktörlerinden İsrail’in aslında Mursi’nin gitmesinden bir yarar elde etmeyeceği, aksine Müslüman Kardeşler’in iktidarda kalmasının İsrail’in daha yararına olacağını savunuyorsunuz. Neden?

H.B.- Ben doğrusu şunu ifade etmeye çalıştım:
İsrail’in bütün Mısır halkıyla barışması gerektiğini düşündüm.
Mübarek rejimi bir yerde barışın teknik açıdan yürümesine engel olmadı ama masa altından barışın içeriğini tamamıyla oydu.
Şimdi, Müslüman Kardeşler darbeyle uzaklaştırıldılar. Onlar da saçma sapan ve aptal komplo teorilerine inanıp, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, daha hasmane bir pozisyon alacaklardır. Halbuki zamanla Müslüman Kardeşler ve İsrail yavaş yavaş, beraber çalışmayı öğreniyorlardı. Bence barış açısından da talihsiz bir gelişme. 

 

Böyle olur ilkesiz yalnızlık

- Diyelim ki Özgür Suriye Ordusu sonunda ülkede rejimi ele geçirmeyi başardı. Ancak Özgür Suriye Ordusu içinde El Kaide, El Nusra gibi ABD’nin terör örgütü ilan ettiği örgütlerin unsurları bulunuyor. O zaman Suriye’de neler olur?

H.B.- O kadar kolay olmayacak ülkeyi ele geçirmek. Nusayriler sonuna kadar savaşacaklar ya da politik bir anlaşma olacak.
Ama maalesef bir yerde haklısınız. Ok yaydan çıktı ve Suriye istesek de istemesek de daha çok acılar çekecek. Özgür Suriye Ordusu ve El Nusra arasında kıran kırana çarpışmalar olacak. Orada da yabancı güçler Özgür Suriye Ordusu’na yardımcı olmaya çalışacaklardır.

- Bölgemize genelde baktığımız zaman Arap Baharı’nın yaşandığı bütün ülkelerde rejimler sallantıda. Son olarak da Mısır’da Müslüman Kardeşler’e yakın Mursi bir askeri müdahaleyle devrildi. Batı’nın bu müdahaleye bir türlü darbe diyememesini nasıl izah ediyorsunuz?

H.B.- Bence büyük bir hataydı Batı’nın darbe diyememesi. Obama Hükümeti Amerikan kanunlarından çekindi. Çünkü darbe deseydi ister istemez kanunlar işleyişe girip Mısır’a bütün yardımların kesilmesine sebebiyet verilecekti. Obama bunu istemedi.
Halbuki, onun bir şekilde Kongre’yle beraber bir çözüm yolu araması gerekiyordu. Darbeye darbe dememesi bence uzun vadede Amerika’ya çok zarar verecek. Benim için bir muamma doğrusu.

- Türkiye’nin dış politikasında “değerli yalnızlık” diye bir kavram üretildi. İngiltere’nin 19. yüzyılda dış politikasındaki yalnızlaşma siyasetinin mimarı olan Başbakan Disraeli bunu “splendid isolation” (muhteşem yalnızlık) olarak tanımlamıştı. Bu iki “yalnızlık” arasında acaba bir paralellik kurulabilir mi?

H.B.- Türkiye’nin yalnızlığı demin de söylediğim gibi bir söylemin yarattığı yalnızlıktır, prensipten ileri gelen bir yalnızlık değil. Onun için ikisi arasında bir paralellik göremiyorum.

 

PORTRE
HENRI BARKEY

İstanbullu Yahudi bir ailenin oğlu. Ortaöğrenimini Robert Kolej’de yaptı. Pennsylvania Üniversitesi’nden siyaset bilimi konusunda doktorasını aldı. Princeton, Columbia, New York ve Pennsylvania üniversitelerinde dersler verdi. 1998-2000 arası ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki Siyaset Planlama Merkezi’nde Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Irak ve istihbarat alanlarında Dışişleri Bakanı’nı doğrudan bağlı çalıştı. Eski CIA görevlisi Graham Fuller’la birlikte “Kürt Sorunu” adlı kitabı yazdı. Carnegie Endowment for Peace ve International Democracy isimli düşünce kuruluşlarının uzmanları arasında yer alıyor. LeHigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Uzmanlık alanları Ortadoğu, Türkiye ve enerji.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları