Mehmet Ali Güller

6’lı masanın Davutoğlu sorunu

15 Ağustos 2022 Pazartesi

Türkiye ile Suriye’nin normalleşme “olasılığı” bile Ahmet Davutoğlu’nu rahatsız etti. Böylece Davutoğlu, Ankara-Şam normalleşmesi karşıtlığında, ABD ve İsrail ile ilk üçü paylaşmış oldu. 

Davutoğlu’nun rahatsızlığı şu bakımdan önemli: Davutoğlu muhalefette olsa da mimarlığını yaptığı Suriye politikası, hâlâ AKP iktidarı tarafından güncellenerek uygulanıyor.

ANKARA ŞAM’LA NORMALLEŞECEK; ERDOĞANLI YA DA ERDOĞANSIZ

Davutoğlu, Ankara-Şam normalleşmesine neden karşı çıktığını, yayımladığı sosyal medya mesajında net ortaya koydu: “Rusya, Esad rejimini meşrulaştırmaya çalışıyor.”

Oysa gerçek tablo şudur: Esad yönetimi, kendi halkının çoğunluğu nezdinde zaten meşru. Meşruluk kazanmayan ise Davutoğlu’nun “ABD’nin küresel düzeninin altında alt bölgesel düzen kurma” hedefiyle ilan ettiği “komşularla sıfır sorun” adlı “komşularla sırf sorun” çizgisiydi.

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Türkiye, Suriye, Filistin, Mısır, Libya, Tunus hattını izleyen “İhvan ülkelerine” liderlik yapma hayali çoktan yıkıldı. Erdoğan artık o hayali kurmaktan ziyade, Suriye’de “ÖSO nüfuz alanı” kurarak, “fetih yapan güç” konumu kazanıp bununla iktidarını sürdürme hayali peşinde. 

Ancak o hayalin bile sonu geliyor; ister Erdoğan iktidarı ile isterse yeni iktidar ile Türkiye en sonunda Suriye’yle normalleşmeye gidecek. Bu, sığınmacı sorununa çözüm bulmak, Doğu Akdeniz’deki kuşatmayı yarmak, Rusya ve İran’la işbirliğini stratejik seviyeye çıkarmak, Astana Platformu’nu bölgede genişletip kurumsallaştırmak için büyük ihtiyaç çünkü. 

DAVUTOĞLU VE BABACAN ÇİZGİLERİ

AKP’nin dış politikasından tam olarak çıkarmadığı Davutoğlu çizgisi, gittikçe iktidarın değil muhalefetin sorunu olmaya başlıyor.

Zira CHP’nin Suriye politikası en başından beri Davutoğlu’nun çizgisiyle ters. Dahası, Kılıçdaroğlu yıllardır, “İktidar olunca ilk işimiz Suriye’yle normalleşmek” diyor. Peki bu hedef, Davutoğlu ile nasıl mümkün olacak? 

CHP’nin AKP türevleriyle sorunu tek değil ki? Bir de Babacan var. Örneğin “5’li çeteyle mücadele” diyen, özelleştirilen stratejik kurumların yeniden kamulaştırılmasını savunan CHP, o kurumları özelleştiren Babacan’la bunu nasıl sağlayacak?

Neyse biz asıl konumuza dönelim...

UKRAYNA’DA KALIN-ÇAVUŞOĞLU FARKI

İktidarın dış politikasında birbiriyle çelişen İbrahim Kalın ile Mevlüt Çavuşoğlu çizgileri mi var, yoksa farklı söylemlerle ana çizgiyi besleme taktiği mi uyguluyorlar? 

Örneğin Çavuşoğlu Rusya’nın Ukrayna’ya askeri harekâtının başladığı ilk günlerde, “savaş” isimlendirmesinden özenle uzak durmuştu. Sorulduğunda “Uzmanlarımız bir kere savaş hali var mı, onu çalışıyor” diyordu, “çünkü Türkiye savaş halini hukuken kabul ederse, Montrö’de gereğini yapmak zorunda” kalacaktı.

Ancak İbrahim Kalın sosyal medyada “Ukrayna savaşının dördüncü gününde...” diye başlayan bir mesaj paylaştı. Hemen ardından Fahrettin Altun da “savaş” sözünü kullandı mesajında. Öyle ki İngiliz ajansı Reuters, “Kalın ve Altun’un ‘savaş’ nitelemesi boğazların Rus savaş gemilerine kapatılmasının önünü açabilecek bir söylem değişikliği” diyerek memnuniyet içerikli haber bile yapmıştı.

SURİYE’DE ÇAVUŞOĞLU İLE DİĞERLERİ FARKI

Benzerini şimdi de yaşıyoruz. Çavuşoğlu’nun akşam yaptığı “Esad’la muhalefeti anlaştırmalıyız” açıklamasına, ertesi sabah Dışişleri Sözcüsü Tanju Bilgiç yanıt veriyor: “Muhalefetle dayanışmamız sürecektir.”

Suriye’deki çeşitli bölgelere “kaymakam, jandarma komutanı, Emniyet müdürü atamakla” övünen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, paylaştığı sosyal medya mesajında “Türkiye, Suriye rejimi altında inleyen insanları asla yalnız bırakmadı, bırakmaz” diyor.

Medyadaki etkili kimi AKP’li kalemler, Çavuşoğlu’nun normalleşme mesajını “Kılıçdaroğlu’nun politikasına teslimiyet” olarak yorumluyor.

Özetle, görünen o ki Suriye’yle normalleşme konusu henüz iktidarın toplamı açısından netleşmemiş durumda.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları