Mehmet Ali Güller

Huntington’ın kahvesi

05 Ekim 2020 Pazartesi

1 Ekim Dünya Kahve Günü nedeniyle ABD’nin ünlü Washington Post gazetesinde ilginç bir makale yayımlandı. Alan Mikhail imzalı, “Amerika’yı Değiştiren Osmanlı Sultanı: Amerika, Protestanlık ve kahvenin bir Müslüman tarihi var” başlıklı makalede şöyle deniyordu:

I. Selim döneminden 18. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisini sürükleyen unsurlardan biri de küresel kahve ticaretinin kontrolü idi. Aslında bu parlak kırmızı taneli bitkiyi ilk bulan Yemen seferi sırasında Sultan Selimin ordusuydu. Osmanlılar bu taneleri nasıl içecek haline getirebileceklerini keşfettiler ve sadece kahve içmeye özgü mekânlar inşa ettiler. Biz Amerikalıların (ve tabii ki Starbucks’ın sahibi Howard Schultz’un) kahve dükkânları için Osmanlı Sultanı I. Selim’e teşekkür etmemiz gerekir.”

Alan Mikhail’in Starbucks’la I. Selim arasında kurduğu bu tarihsel ilişki, uygarlığın sürekliliğine işaret etmesi bakımından önemlidir.

Ülkelerin uygarlığı olmaz

Uygarlık bir kavram olarak yanlış tanımlanmaktadır. Sözlüklerdeki “Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşün, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü” şeklindeki uygarlık (medeniyet) tanımı, doğru değildir.

Şundan: Ülkelerin, toplumların uygarlığı olmaz!

Çoğu zaman yanlış kullanmaktayız ama “Batı uygarlığı” diye bir şey yoktur aslında. Tıpkı Grek uygarlığı, Roma uygarlığı, Osmanlı uygarlığı, İngiliz uygarlığı olmadığı gibi. Tıpkı Hıristiyan ya da İslam uygarlığı olmadığı gibi. Tıpkı kapitalist ya da sosyalist uygarlık olmadığı gibi…

Ülkeler, toplumlar, dinler ya da sınıflar adına bir uygarlıktan değil, ancak bir kültürden söz edebiliriz. Batı kültürü, Alman kültürü, İslam kültürü, sosyalist kültür vb.

Uygarlık tektir, toplamdır

Uygarlık sözlüklerdeki tanımının aksine, tektir; insanlığın toplam havuzudur. Bu nedenle de bir ülke ya da dünya uygarlığından değil ama toplam bir insanlık uygarlığından, bir dünya uygarlığından bahsedebiliriz ancak.

Çünkü uygarlık, insanın kullandığı ilk aletle başlayan süreçlerin toplamıdır; tarih boyunca birbirine eklemlenmesiyle gelişmesidir.

Somut örnekleyecek olursak: Bugünkü en modern otomobilde, taşı yuvarlayarak taşımanın kolaylığını bulan insanın, atı evcilleştiren insanın, atın arkasına tekerlekli araba koyan insanın izleri vardır. Bugünkü en modern iş makinesinde, bitki köklerini çıkarmak için bir çubuk parçasını kullanan insanın izi vardır.

Yani örneğin bugünkü uygarlığın gelişmiş otomobili, taşın yuvarlatılmasıyla başlayan tüm üretim ve alet tasarımı süreçlerinin hem sonucu hem de toplamıdır.

O nedenle uygarlık tektir, süreçlerin sonucu ve toplamıdır.

Uygarlık, uzun bir tren katarı gibidir. Tarihsel süreçler içinde vagonlar eklene eklene uzar. Lokomotife kimin kumanda ettiği değiştir sadece.

Yani tarihin önceki bir kesitinde, atlı arabayı bulup üretimde ve savaşlarda kullananlar uygarlığın lokomotifiydi; şimdiki kesitinde de otomobilleri geliştirenler uygarlığın lokomotifidir.

Medeniyetler Çatışması

Uygarlıkları Doğu ve Batı diye ayırmak ya da her dine, her topluma özgü uygarlık olduğunu varsaymak, tarihi ve uygarlığı açıklamıyor ama egemen sınıfların siyasal hedeflerini açıklıyor.

Emperyalist ABD’nin ideologlarından Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması kitabı en çok bilinenidir. Huntington’ın bu ünlü kitabının alt başlığı, esas hedefe de işaret etmektedir: “Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması.

Bu kitapta Huntington dünyayı Amerikan, Çin, Hindu, İslam, Ortodoks uygarlığı gibi çeşitli uygarlıklara ayırmıştır. Dünyayı bu uygarlıkların çarpışmasıyla açıklayan Huntington, aslında SSCB’nin dağılmasından sonraki Amerikan emperyalizmi saldırganlığına bir meşruiyet teorisi aramaktadır!

Çünkü Batı uygarlığı diye ayrı bir uygarlık yoktur. “Batı uygarlığı” dedikleri, sanayi devrimiyle birlikte Batı’nın (önce Avrupa, sonra ABD) uygarlık lokomotifini kullanmaya başlaması sürecidir ama o lokomotifin arkasında kapitalist vagon olduğu gibi, Rönesans’a katkısı olan İslam vagonu da İslamın yararlandığı antik Yunan ve Mısır vagonu da onların yararlandığı Mezopotamya vagonları da vardır.

Öte yandan “Batı’nın teknolojisini alalım ama kültürünü almayalım” gibi bir durum da olası değildir. Uçağı alan, uçağı uçuracak bilimi ve kültürü de almak zorundadır. “Muhafazakâr tavanın” bu yaklaşımı, Batı’nın en lüks makam araçlarını kullanmaya kılıf bulma ve bunu “muhafazakâr tabana” yutturma amacıyladır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Esad’ın analizi 25 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları