Mehmet Ali Güller

İktidar cehaleti örgütlüyor

09 Temmuz 2022 Cumartesi

Dr. Ekrem Karakaya’nın hastanede öldürülmesi, hekimlere/sağlık çalışanlarına şiddet zincirinin son halkası oldu. Kamuoyu hekimlere şiddeti tartışıyor. Kuşkusuz mesele sadece hekimlere şiddet değil, bir bütün olarak şiddetin toplum hayatında artıyor oluşudur.

Diğer yandan hekimlere şiddet konusunun sağlık sisteminin özelleştirilmesinden hastanelerin ticarethanelere dönüştürülmesine, şehir hastaneciliğinden hekimlere uygulanan performans sistemine kadar pek çok boyutu var.

Ama bugün, hekimlere şiddeti de kapsayan asıl sorunumuzu tartışmak istiyorum.

YENİ REJİMİN İNSAN TİPİ

Sokakta uzatılan mikrofona konuşuyor. Eski Türkiye’den şikâyet ediyor önce. Amcası ameliyat olmuş, paranın yarısını ödemişler, kalan yarısı için babası senet imzalamış. Ancak ödenmeyince eve haciz gelmiş. Artık AKP’nin yeni Türkiyesi’nde bunların olmadığını savunuyor.

Tipik bir iktidar destekçisi deyip geçebilirsiniz. Ama sözlerinin devamı toplumsal hayatımızın en önemli sorununa işaret ediyor: “Şu anda öyle bir sıkıntımız yok. Hatta gidip hastanedeki görevliyi bile dövebiliyorlar şu anda. Öyle baskı yapıyoruz yani artık, benim hastama bakmıyorsunuz diye... Benim en büyük zenginliğim bu zaten.”

Sokakta mikrofona konuşan bu adam, yeni insan tipidir. Yeni düzenin, yeni siyasal iklimin, yeni rejimin öznesidir. Cahil bırakarak, din üzerinden yoksulluğa rıza göstermesini sağlayarak, adaletsizliği normalleştirerek oluşturdular... Eski Türkiye’den “nefret etmelerini” sağlayarak, eski Türkiye’ye ait olduğunu düşündükleri her şeye, her insana, her yapıya saldırmalarının hakları olduğunu düşündürterek...

Öyle olduğu için de yeni Türkiye’de doktor dövebilme imkânına kavuşmuş olmayı gayet normalmişçesine anlatabiliyorlar. Üstelik, elindeki zenginliğin bununla sınırlı olduğunu söylemesi de rejimle öznesi arasındaki ilişkinin ekonomi-politiğine işaret ediyor: Aşağıda yoksulluğa mahkûm edilen ama bedava makarnayla, bedava kömürle sisteme entegre edilen yığınlar...

ABDÜLHAMİT’TEN AKP’YE

Ne diyordu AKP’nin profesörü? “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim.” Bu sözleri söylerken bir üniversitenin rektör yardımcısıydı, bu sözlerinden sonra kıdem aldı, YÖK’e denetleme kurulu üyesi atadılar.

Haklıydı aslında profesör. Bu rejimin inşası açısından güvenilecek yığınlar cahil olmalıydı. Çünkü böylesi bir rejime ancak cahil yığınlar rıza gösterirdi.

Bu topraklarda yabancısı olmadığımız bir anlayış bu...

Örneğin Abdülhamit... Aslında eğitime büyük önem verdi. Döneminde “yüksek mektepler” açtı. Ancak mekteplilerin rejimine itirazını gördükçe onu da afakanlar bastı. Kendi kurduğu eğitim kurumlarını baskı altına aldı.

Örneğin Köy Enstitüleri... Köylüyü milletin efendisi yapma projesiydi, pratik eğitimle bilinçlendirme atılımıydı. Köylü okudukça, bilinçlendikçe düzene itiraz ediyordu. Toprak ağalarını, onlarla işbirliği yapan siyasetçileri afakanlar bastı. Kapattılar.

“Bugün tersine, her ilde üniversite açılıyor” diyebilirsiniz. Açılanların çoğunun gerçek bir üniversite olmadığı, mezunların “üniversiteli” olamadığı, dahası iş de bulamadıkları bir “özel-vakıf modeli” bu. Gençlerimizin bir bölümünü de bu modelle harcıyorlar, işsiz yığınlara dönüştürüyorlar...

REJİM CEHALETİN OMUZLARINDA

İktidarın, iktidarını sürdürebilmek için cehaleti örgütlüyor olması, toplumların başına gelebilecek en büyük felakettir.

Bugün işte asıl bunu yaşıyoruz; hekimlere şiddet de bunun parçası yoksulluğa, yolsuzluğa toplumsal rıza gösterilmesi de...

Zira bu tür rejimler, ancak cehaletin üzerinde ayakta kalabiliyorlar.

Suçlu elbette cahiller değil, cahillerin cahil kalmasında çıkarı olanlardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları