Meriç Velidedeoğlu

Rüzgâr eken...

09 Eylül 2016 Cuma

Bu yıl Eylül ayı ülkemizde, çok gümbürtülü -sazlı değil- sözlü, özellikle de “Adli Yıl Açılış Töreni”yle “dimdik” ayakta karşılandı.
Böyle olmalıydı; çünkü bu “Tören”in, bu yılki “1 Eylül”e damgasını vurması için gereken hazırlıklar daha “Mayıs” ayında başlatılmıştı, “Erdoğan” ile “Yüksek Yargıçlar”ın birlikteliğiyle; Erdoğan, “Cumhurbaşkanı” olarak; “Yüksek Yargıçlar” da yeni görevleriyle, “refakatçi” olarak.
Bu üç “Yüksek Yargıç”, “Yargıtay Başkanı İ. Cirit”, “Danıştay Başkanı Z. Güngör”, “Sayıştay Başkanı R. Akyel”, Erdoğan’ın “Mayıs” ayı gezilerine “refakat” edip hep birlikte çayır-çimen dolaşarak bu yeni görevin gereğini yerine getirmişler, “Rize”ye varıp Erdoğan’ın çay tarlalarında yapacağı “Çay Hasadı” gösterisine ellerinde makaslarla şen-şakrak katılmışlardı, o “21 Mayıs” günü...
Üstelik bu “Yüksek Yargıçlar”ımız -belli ki- istekle yaptıkları bu görevi Rize’de noktalamamışlar Erdoğan’ın Kırşehir’i ziyaretinde de sürdürmüşler, ülkemizin “tarafsız, yansız bir Cumhurbaşkanı (!)” olarak kendisinin “ana muhalefet”i hedef alan konuşmasına “alkışlarıyla” katılıp, “CHP”ye yaptığı eleştirileri böylece onaylayıp, “refakatçi” olarak da görevlerini tam bir “liyakat”la yerine getirmişlerdi; bizler de bu “tarihsel ortaklık”ın bütün ayrıntılarını “TV”lerin canlı yayınlarında izleyerek “tanık” olmuştuk.
Oysa yalnızca bu üç “Yüksek Yargıç”ın değil, “laik çağdaş hukuk”un yürürlükte olduğu bir ülkede “tüm” yargıçların görevleri süresinde kendilerini “siyasal çevre”den ayırıp soyutlamaya dikkat etmeleri, buna gayret göstermeleri gerektiği bilinir, kabul edilir.
Buna karşın, Rize’de sergilenen “ortak mesai”nin hâlâ sürdürüldüğü, dahası bunun, “Yargıtay”ca yapılan geleneksel “Adli Yıl Açılış Töreni” için bir deneme (prova) olduğu, “1 Eylül”deki açılışla ortaya kondu.
Erdoğan, bu yılki Törenin -toplumun yerinde olarak “Kaçak Saray” dediği- Cumhurbaşkanlığı mekânında yapılmasını buyurmuş; böylece “Yargı”nın “tarafsızlık” ilkesini ne denli umursadığını, bir de bu yolla belirtmiş oluyordu(!).
“1 Eylül” sabahı, “Yüksek Yargıçlar”, öteki “yargıçlar”, kuşkusuz “Cumhuriyet Savcıları”, Erdoğan’ın “milletine tahsis ettiği” salonda yerlerini almışlar kendisini bekliyorlardı; “Erdoğan” salona girer girmez, anında “ayağa kalktılar”; içlerinden kimisi, iliklemek için -ilik, düğme arayıp- cüppesini çekiştirse de, Cumhurbaşkanı’nı dimdik “ayakta” karşıladılar...
Değerli dostlar, böylece bir kez daha, yargıçlar -yargının temeli olan- tarafsızlık” ilkesini ne denli umursadıklarını ortaya koymuş olmuyorlar mı?
Dolaysiyle Erdoğan’ın, ağzından düşürmediği “birlik” söylemini, “kuvvetler ayrılığı” ilkesine de uygulayarak, kuvvetler birliğini oluşturup, “üç erk”i de avucunun içine almasını kolaylaştırmış, desteklemiş olmuyorlar mı?
Nitekim törende konuşan Erdoğan, isteklerini söyleyip bunların “hızla” gerçekleştirilmesini açıkça “yargı”ya buyurdu; böylece “yargıçlar”dan da bu istekleri doğrultusunda kararlar almalarını bildirmiş olmuyor mu?
Yaratılan bu durum karşısında, “Başkan Cirit”in yaptığı açık konuşmasında, “Hukuk devletinde, hukukun üstünlüğünün, ancak ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin tam olarak uygulanması ile gerçekleşeceğini” belirtmesini, bir bakıma bu “ikircikli” tutumu nasıl karşılamalı?
Pek sakıncalı olan bu tutum karşısında, “CHP lideri Kılıçdaroğlu”, “2016”nın “Adli Yıl Açılış Töreni”ne hem katılmadı, hem de töreni “tam bir yüzkarası” olarak değerlendirdi. Ayrıca yargıçların -neredeyse- Erdoğan’ın her dediğini alkışlamalarını da eleştirdi; bu tutumun, “yargı yürütmenin emrine girdi, siyasete bulaştı” demek olduğunu da vurguladı.
Ve Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun bu eleştirilerini, “çok ayıp!” diye karşıladı; “yüzkarası” söylemi için de, “çok çirkin” dedi, ardından “kendisine yakıştıramıyorum” vurgusuyla da bir bakıma -“siyasiler böyle bir dil kullanmamalı!” uyarısını yapıverdi; sanki, yurttaşına “ulan” diyen, “ananı al da git” ya da “ulan İsrail dölü” diye bağıran kendisi değilmiş gibi; ya “Kelle!” söylemi...
“Rüzgâr eken fırtına biçer!” derler... “14” yıldır yarattığı bu “fırtınalar”la ülke savrulup duruyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları