Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dörtnala Bir Derebeylik
İngilizler, İskoçya sakinlerinin Birleşik Krallık’tan bağımsız bir devlet oluşumuna “hayır” demesiyle rahat bir soluk aldılar.
İngilizler diyorum, çünkü kâh Büyük Britanya, kâh Birleşik Krallık diye anılan devlet; Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’yı da içermesine karşın, İngiltere’nin vesayetinde bir İngiliz egemenliğidir. Zaten diğer üç “ulusa” farklı düzeylerde özerklik tanınması, Birleşik Krallık’ın “krallıkta eşitlik” anlamına gelmediğinin açık göstergesidir.
İskoçya sakinleri diyorum, çünkü yapılan referandumun özgünlüğü, İskoçya’da yaşayan İngilizler ve diğer AB üyesi ülke yurttaşları oy kullanabilirken, yurtdışındaki İskoçlara oy hakkı tanınmamasıydı…
Sonuçta hepsi AB’li yabancılara verilen oy hakkı, 1707’den beri süren, yani üç yüzyıl gibi hem uzun, hem kısa, ama zoraki bir birlikten kopmak amacıyla düzenlenen bir seçimi, “etnik ayrımcılık oylanıyor” algısından kurtarmaya yaradı. Ancak Londra’daki merkez hükümetin, Edinburgh’daki özerk hükümete verdiği referandum tavizine karşılık şart koştuğu “yurtdışına göçen İskoçlara oy kullandırılmaması” kuralı, kuşkusuz bir İngiliz hinliğiydi. Amacına da ulaştı!
Herhangi bir ülkeden göçenlerin, ülkede kalanlara oranla daha milliyetçi oldukları, ciddi araştırmalarla saptanan bir olgu. Eğer göçmen İskoçlar bu olgunun dışına düşmüyorlarsa; başta İngiltere’yi mesken tutanlar, ABD, Kanada ve diğer Commonwealth ülkelerine yerleşen İskoç nüfus oy verebilseydi… Bağımsızlık referandumunun sonucu belki değişmezdi, ama “evet” ile “hayır” oranları mutlaka farklı olurdu.
***
Öyle ya da böyle, uygar ve demokratik bir halkoylaması yapıldı, İskoçya, Birleşik Krallık’tan ayrılmadı, demokratik monarşi mülkün üçte birini kaybetmekten, Kraliçe de “dörtte üç kraliçe” olmaktan kurtuldu.
Ama nereye kadar ve daha kaç yıl?
Dünyada ayrılıkçı rüzgârlar esiyor. BM’nin tanıdığı 197 devletten “şimdilik” 44’ünde, ciddi boyutlarda ayrılıkçılık var. Demokrat olmayan Çin ayrılıkçı Uygurları kan dökerek bastırırken, demokrat Kanada’da Quebec bölgesi ve Birleşik Krallık’ın İskoçya’sı demokratik halkoylamasıyla henüz devletten kopmuyor. Üstelik, ayrılıkçı akımların hepsi “ezildiydik, büzüldüydük” edebiyatıyla gerekçelendirilemiyor ve Çin’de ya da Türkiye’de olduğu gibi demokrasi yokluğuyla, eşitsizlikle, baskıyla açıklanamıyor. Tam tersine, hiçbir eşitsizlik ve baskıdan söz edilemeyecek demokrasilerde, hatta en âlâsından federatif rejimlerde daha çok ortaya çıkıyor!
Örneğin Avrupa’da.
Diyelim ki Federal Çekoslovakya’nın 1993’te Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak uygarca bölünmesi SSCB’nin dağılma süreciyle ilgiliydi. Diyelim ki Yugoslavya’yı oluşturan altı sovyet cumhuriyetinin kan revan içinde ayrılması da aynı sürecin sonucuydu.
Peki, şimdi bu ne?
Avrupa’da BK dışında da hepsi AB üyesi pek çok demokrasi ayrılıkçılık tehdidi altında. İtalya, “Kuzey Ligi”nin, İspanya zaten “özerk devlet” statüsündeki Katalunya* ve Bask Ülkesi’nin, Belçika ise Flaman bölgesinin bağımsızlık istemleriyle sarsılıyor.
***
Parçalanmak tehlikesine en yakın ülkelere baktığınızda, karşınıza en federatif olanlar çıkıyor. Hatta 17 yerel hükümetle özerklik şampiyonu İspanya, en tehdit altındaki devlet! Oysa ulusal birliğini en kanlı biçimde sağlamış, etnik kökeni, dili ve kültürü farklı halklarına en ağır asimilasyonu uygulamış Fransa, ciddi bir tehdit altında değil. İspanya’nın birliğini sallayan Basklar ve Katalanlar Fransa sınırları içinde rahat dururken, Korsika’nın bağımsızlığını isteyen küçük bir azınlık devletin bütünlüğü için -en azından şimdilik- tehlike oluşturmuyor.
Demek ki ayrılıkçılık, asimile olmayan kimliğe hak eşitsizliği, baskı ve zulüm ortamının doğurduğu bir durum değil. Tam tersine. Önce etnik kimliğine, özgün diline ya da dinine vurgu yaparak özerklik talebiyle yola çıkıyor. Kütleden farklılaşması devlet hak verdikçe artıyor, özerkliği genişlediği oranda ayrışmaya dönüşüyor ve sonunda mutlaka, bağımsızlık talebine ulaşıyor.
Dünyada yükselen ayrılıkçılık eğilimi, aslında gençken eğilen ağacın zorla bağlanıp düz tutulduğu orta direkten koptuğu oranda bükülmesinden ibaret. Başka bir deyişle birden fazla özgün halkı çatısı altında toplayan ulus ya da federatif devlet biçiminden, ortaçağdaki derebeylik sistemine ricat var.
Peki, bu geriye dönüş niçin ve nasıl başladı?
Bu yazı merakınızı uyandıracak kadar ilginizi çekebildiyse, devamı gelecek çarşamba bu sütunda.
*Katalan dilinde, ülkenin adı Katalunya’dır
G NOKTASI
Türkiye’yi yakından tanıyan ve izleyen yabancı gazeteci arkadaşım, Samsun İlkadım Belediyesi’nin balmumundan yaptırdığı Cumhurbaşkanı Erdoğan heykeline baktı, baktı…
“Müjdeler olsun, hâlâ umut var!” deyip, ekledi: “Balmumunu eritmek kolay. Betonu kırmak zor. Zaten beton heykelini diktirmesine de dini inancı mani.
Atatürk’ün meydanlardaki istikbali, şimdilik daha sağlam görünüyor.”
“Devlet oldukça, özgürlük olmayacaktır. Özgürlük egemen olunca da devlet kalmayacaktır.” LENİN
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması