Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Onuncu Gün, Samizdat

25 Nisan 2012 Çarşamba
\n

\n

\n\n\n

23 Şubat 2011 Çarşamba…\n

\n

Yüreğim sızlıyor; derin bir hüzünle boğuşuyorum. Sebebi belli, oğlumu özledim... Sesini duymak istiyorum. İki gündür dilekçe yazıyorum, oğlumla telefonda görüşmek istiyorum; telefon günümüz pazartesiydi, ama belgeleri tamamlayamadığımız için kaçırmıştım...\n

\n

Kantinden telefon kartımı filan aldım; 50 kontör 3.75 lira.\n

\n

Cezaevi yönetiminden anlayış bekliyorum...\n

\n

Kahvaltı yaparken gardiyan müjdeyi verdi: Soner Bey telefon.Ama bu saatte olmaz, oğlum okulda. Ben de ne çok talepkârım! Cezaevi yönetmeliğinde haklar çok kısıtlı, cezaevi yönetimi yine anlayışlı davrandı...\n

\n

Akşamı zor ettim. 16.30da telefona götürüldüm. \n

\n

Ağlamamalıyım.\n

\n

Cezaevi koridorunda kafamda bin soru. Roberto Benigninin 1997 yapımı Hayat Güzeldirfilmini bilirsiniz. İkinci Dünya Savaşında Yahudi olduğu için toplama kampına atılan bir baba, Nazilerden gizlediği oğlunu kampta saklar; ona tüm yaşananların bir oyun olduğunu anlatır hep.\n

\n

Bu filmden yıllar önce, benzer bir olay 1971de Ankarada zindandaki yazar-yayıncı Erdal Özün başına gelir. Üç yaşındaki kızı Senem, babasının askeri okulda yatılı öğrenci olduğunu sanmaktadır. Bir gün ziyaretine gider. Erdal Öz, cezaevi yöneticisi yarbaydan rica eder; Senem babasının elinden tutup koğuşa gider, babasının yattığı yeri ve arkadaşlarını görür. Bu oyuna herkes katılır, herkes öğrenci olur. Seneme -ellerinde sadece o vardır- ceviz ikram ederler. \n

\n

Bu topraklarda çocuklarımıza ne büyük acılar yaşattılar...\n

\n

***\n

\n

Telefon ahizesini kaldırdım. Kartı sokup numarayı çevirdim; oğlumun sesi... Gözyaşlarıma engel olamıyorum. “Oğlum dedim ve sustum. Konuşamıyorum. \n

\n

Oğlum 11 yaşında ve ne kadar olgun, ağırbaşlı konuşuyor, hiç cezaevinden bahsetmiyor. Benim konuşamadığımı anladı. Sözlerim boğazımda düğümlendi, hâlâ çıkmıyor bir türlü. Yuh olsun bana. Oğlum babasını güçsüz mü sanacak şimdi? Hep o anlatıyor; dersleri, sınıfı, hafta sonu gittiği izcilik kampını...\n

\n

Kendimi toparlamayı başarıyorum. Nihayet. Cezaevinde nasıl rahat olduğumu, yine bol bol kitap okuduğumu, arkadaşlarımın da burada olduğunu, spor yapmaya başladığımızı anlattım. Yalanı doğruyu karıştırıyorum artık. Pembe, Roberto Benigni yalanları...\n

\n

Ve: 10 dakika ne çabuk sona erdi, telefon pat diye kesildi. Gardiyana, Veda edemedim, bir daha açayımdedim. Telefonlar otomatik olarak 10 dakikayla sınırlı. Koca 10 dakika ne çabuk tükendi, bir yel gibi. Gardiyan iyilik yaptı, yine numarayı çevirdim. \n

\n

Oğlumla vedalaştım, onu çok sevdiğimi söyleyebildim. \n

\n

***\n

\n

Telefonu kapatıp, birkaç saniye öylece kalakaldım. İnsan beyni olmadık yerde, olmadık şeyleri anımsıyor; Turgenyevin Babalar ve Oğullar romanındaki bir cümlesi aklıma geldi, Hapisanede zaman, Rusyadan çabuk geçer!Romanın adından ötürü mü bu cümleyi anımsadım, yoksa zaman ya da mekân kavramı nedeniyle mi? İnsan beyninin şaşırtıcı yanları işte. Hapisanede zaman, Rusyadan çabuk geçer.Silivride değil ama...\n

\n

Telefon kartını alıp cebime koydum, gardiyanın masasına gittim, telefonla konuştuğumu gösteren belgeyi imzaladım. \n

\n

Tekrar koğuş yoluna düştüm, gardiyanla... Kişi ne derece sevinse yine de bir an önce kurtulmak istediği dokunaklı durumlar var. Bu mahzun halimden kurtulmam lazım. Çok sürmedi Ergenekon gerçeğiyleyüzleşip hayatın katı yanına dönmem*...\n

\n

SONER YALÇIN\n

\n

*Samizdat/Kırmızıkedi, 2012

\n\n\n

‘G’ NOKTASI

\n\n\n

Kardeşim Soner, seninle hiç tanıştırılmadık, yüz yüze konuşmadık. Ama birbirimizi dikkatle izledik, değer verdik ve ben senin ortak mesleğimiz gazetecilikteki araştırmacı üstünlüğüne, çalışkanlığına, her zaman saygı duydum, duyuyorum, duyarım. \n

\n

Doğan Yurdakul, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan gibi çok değerli ve ilkeli gazetecilerle kurduğun Odatv, ülkemizin önce çöp, ardından çöle döndürülen medya kumulunda bir özgürlük vahası olduğu için yok edilmek istenmiştir. \n

\n

Hakikatlere Dayanacak Gücünüz Var mı?” altbaşlığıyla yayımladığın son kitabın Samizdat”, kuşkusuz en çarpıcı yapıtın. Çünkü insanlık onurunun, özgürlükten yoksun kalındığında açığa çıkan temel niteliğini içeriyor: Cesaret. \n

\n

Ve senin cesaretin, o cesareti çekincesiz savunmaya bile cüret edemeyen yalancı aydınların, çakma gazetecilerin acıklı çapsızlığını gözler önüne seriyor. \n

\n

Bu ülkede ifade özgürlüğü, ifadesine göre savunulduğu için katledildi. Voltairein Düşüncelerinizi paylaşmıyorum, ama onları ifade edebilmeniz için dövüşürüm!sözünü dilinden düşürmeyenler, tutuklu gazeteciler arasında ayrım yapıp, bazılarını Düşüncelerini paylaşmıyorum, ama...diye özenle vurgulayıp, gerisini yuttular, unuttular. \n

\n

Normal.\n

\n

Çünkü bir zamanlar Elhamdülillah hepimiz Müslümanız ama...diye başlayıp, şimdilerde amasız elhamdülillaha fit olanlar da onlar. \n

\n

Başını dik tut, çünkü haklısın. Kitabındaki son sözün doğru çıkacak. Bu baskı, bu kâbus bir gün sona erecek, kazanan insan olacak. Tabii kalan insan, insan kalabilen...

\n\n\n

Kardeşsiz el, ne yaparsa yapsın ikiz düğüm çözemez.\n

\n

\n

\n

TUAREG ATASÖZÜ\n

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdolabı sendromu 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları