Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yılmaz şairler, susmaz şiirler...
Hasan İzzettin Dinamo.
Z kuşağında adını bilen, sekiz ciltlik Kutsal İsyanı’nı okuyan, şiirini ezberleyen tek bir genç var mıdır acaba? Sanmıyorum.
Mehmet Seyda, Edebiyat Dostları* başlıklı portreler kitabında, örste dövülmüş demir kıvamındaki ozan ve yazar Dinamo’yu anlatıyor:
Geleceğimizi daha önce bildirmiştik. Önü bahçeli, bahçesiz gecekonduları geçtik, yokuşu çıkmaya başladık. Dinamo’nun eşiyle birlikte on yedi yıldır yaşadığı üç göz gecekondusu, en tepedeydi. Üç kişinin yan yana oturamayacağı, tavanı kontrplaklarla kaplı, sac sobasına iki odun atıldı mı içerisi hamama dönen konuk odasına alındık.
‘Kutsal İsyanı’, burada yazıyordu. Elli sekiz yaşındaydı, unutulup gitmiş hayat hikâyesini, artık bilmek gerekiyordu:
“1909 yılında Akçaabat’ın Ahanda köyünde doğdum. O yıl Yemen’den dönen babam Ahmet Çavuş, aileyi alarak İstanbul’a getirdi. Sarıyer’de inekler edinerek sütçülük yapmaya kalkıştıysa da kıvıramadı. Dönüş yolu göründü. Köşe dönersek ne olacak? Samsun, babam için daha çekiciydi. Beş yaşında falandım. Aile, Kötüköy denen insan sayısı oldukça az, sivrisinek cenneti bir köye yerleşerek ünlü Samsun tütünlerini yetiştirmeye çalıştı. Sıtmadan kırılıyorduk hepimiz, kinin nerede? Buradan da kaçıp, Samsun varoşlarına yakın bir yerde babamla ağabeyim bahçıvanlık yapmaya başladı. Sözde biraz rahat yüzü göreceğiz. Ne mümkün? İlk Dünya Savaşı patlak verdi. Ahmet Çavuş gel, yetişkin oğlun Ali’yi al da gel. Bu vatana askersiniz. Asker edildiler hemen, Erzurum cephesine sürüldüler. Enver Paşa’nın Sarıkamış fatihi olayım derken o kış harcadığı 100 bin kişilik Karadeniz uşağı arasında babam Ahmet Çavuş ve ağabeyim Ali de vardı. Geride aç ve perişan kalan aile sinek gibi kırıldı.
Ben ve iki kız kardeşim Darüleytam denen şehit çocuklarıyla dolu öksüz yurtlarına yerleştirildik. Böylece ölümden kurtulabildik. İttihatçılar, savaşı yitirdiler. Savaş bitti. Bizler için yeniden, sonsuz gibi görünen bir açlık dönemidir başladı. En sonunda aldılar, hepimizi İstanbul’a götürdüler. Beykoz Darüleytamı’ndayken bir yıl boyunca Beykoz fabrikalarında işçi gibi çalıştırıldık. Sonra düzgün bir okuma dönemi başladı. Halıcıoğlu, Bigados (Salimpaşa), Amasya öksüz yurtlarında okutulduk. İlkokulu bitirince, iki yıl Amasya Ortaokulu’na verildim. Bir yıl kadar, sanat okulu benzeri bir yerde günlerimiz ziyan edildi. Günün birinde tesviye eğelerini bir yana bırakarak bir demirci ocağı karşısında, Mehmet Emin biçeminde ilk şiirimi döktürdüm. Şöyle bir şeydi:
‘Vur demirci boş durma sen bugün de
Ocağından dört bir yana kıvılcımlar saçılsın.
Şimdiye o pas tutan altın örsün önünde
Sana bolluk ve mutluluk kapıları açılsın.’
Yaşım 13 ya da 14. Bir kere başladık, arkası geldi.”*
Koltuk verilmez, alınır!
1926’dan ötesi, Hasan İzzettin Dinamo için yeni bir dönemin başlangıcıydı. Goethe’nin Werther ve Faust’unu keşfetti. Shakespeare’i, Hamlet’ini okuyup tanıdı. Faruk Nafiz’in aşk ve memleket şiirleri üzerinde hâlâ egemenliğini sürdürüyordu. Ama Goethe ve Shakespeare, tüm dünya şiirlerine meydan okuyan dehalarıyla ona büyüklüğü göstermişti. Nâzım Hikmet’in 835 Satır adlı ilk kitabını okuyunca, Faruk Nafiz, gönlündeki tahtından sessizce inip yerini Nâzım’a bıraktı.
Dinamo, 1931 yılında ilkokul öğretmeni olarak mezun olduğunda şiirleriyle tanınmaya başlamıştı. Sınavını kazandığı Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okumaya başladığında, polis de kendisiyle ilgilenmeye başlamıştı. Özetle “Ey Türk köylüsü ve işçisi, teşkilatlan” dedikleri bir bildiri yüzünden tutuklanıp, zamanın Ankara valisi Nevzat Tandoğan’ın karşısına çıkarıldı. Vali, kendisine güzelce sövüp saydıktan sonra yumuşayan sesiyle: “Sana şu koltuğu mücadelesiz vereceğimi mi sanıyorsun?” diye başlayan konuşmasında, bugün herkesin bildiği ve bambaşka kişilere yüklenen pek ünlü söylevini, Hasan İzzettin Dinamo’ya çekmişti:
“Eğer getirmek istediğiniz rejim komünistlik ise onu da sizin gibi baldırı çıplaklara bırakmayacağız. Gerekirse komünizmi de bu memlekete biz getireceğiz, Mustafa Kemal getirecek!”*
Dinamo’nun çilesi başlıyordu.
*Mehmet Seyda’nın Edebiyat Dostları/Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019 kitabından alıntı ve özettir.
Bu İzmir herkesi yener
Tarihin sahnesi burası
gel otur başköşeye İzmir
nasıl kurtuldun yangınlardan
kurtuluşu aydınlıkları
Hasan Tahsin’i anlat
arkaik günlerden beri
Helen özentili askerler var
Ege’nin orta yerinde
arkasında İngilizin bitmeyen mavi kini
hep kış hep kıyamet zulmü işgali gördü
Şimdi artık Sarışın Kurdun ardından
koşuyor Fahrettin Paşa’nın süvarileri
kuvvacı kayalar geliyor arkalarından
Çanakkale Samsun Ankara Dumlupınar
Yurdun dört bir yanından
Anadolu kayaları bunlar
bu direniş herkesi yener
dalgalanıyor bak İzmir’le beraber
Vali konağı namı büyük Türk Bayrağı
bin eylül sabahlarına bedel
9 Eylül 1922 sabahı
yedi düvelin kulaklarında mermisi sesi
Neredesin Hacı Anesti
“Ordular İlk Hedefiniz Akdenizdir. İleri!”
ses Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sesi
bu İzmir herkesi yener..
A.Kadri Ergin
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Colani’nin arabası
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'