Atıyor, atıyor, tüm gazetecileri hapse atıyor!

08 Nisan 2020 Çarşamba

Türkiye’de Covid-19 salgınının idrakinin birinci ayı doluyor;

Ve salgın yüzünden cezaevlerinin boşaltılması yolunda adım atan iktidar, bu hengâmede içerideki gazetecileri dışarı çıkarmamakla kalmıyor...

Dışarıdaki gazetecileri de hâlâ içeri atmaya çalışıyor. 

Gazeteciler Sendikası’nın raporuna göre şu anda çok azı hükümlü çoğu yargılanma aşamasında 86 gazeteci ve medya çalışanı hapiste.

Murat Ağırel, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Aydın Keser ve Ferhat Çelik kısa bir süre önce tutuklandılar...

Hakan Aygün birkaç gün önce attığı bir tweet yüzünden içeri alındı.

Dün de Fatih Portakal hakkında Cumhurbaşkanı tarafından suç duyurusunda bulunuldu.

O yüzden Avrupa Konseyi’nin raporuna Türkiye’nin, dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülke olarak yer alması şaşırtıcı değil.

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün tanımı daha net, onlar bu ülkeye “En büyük gazeteci hapishanesi” diyorlar.

Çünkü içerideki gazeteciler kadar dışarıdakilerin de özgürlükleri yok.

İktidarın parmağıyla işaret ettiği gazetecinin kendisini içeride bulması an meselesi.

Hukuken aslında anında çöp olacak iddianamelerle yargılanması kesin.

Aylar, yıllar sürecek akıldışı davalarla içeride tutulması, tecrübeyle sabit.

Şu anda dünya, insanlığın bu ağır salgın tecrübesinden sonra, tüm yerleşik değerlerini ve alışılmış hedeflerini sorgulayıp sorgulamayacağını, hatalarıyla hesaplaşıp hesaplaşmayacağını tartışadursun...

Bu ülkedeki iktidar terör suçu yapıştırdığı gazetecileri siyasi rehin olarak içeride tutmayı sürdürmek suretiyle, kendiyle hesaplaşma fırsatını hâlâ muhalefetle hesaplaşma fırsatı olarak kullanıyor. 

Belli ki muhalifleri arasında en çok da, elinde kalemden başka silahı olmayan gazetecilerden korkuyor.

Terör suçlusu ithamıyla içeride tutulan ve şu infaz düzenlemesi adıyla çıkarılmak üzere olan af furyasında kapsam dışı bırakılarak daha da fazla cezalandırılmaya çalışılan o insanların başına gelenlerden ve geleceklerden tek sorumlu olarak tarihe geçiyor.

Daha da kötüsü...

Bundan önce ve bundan sonra ülkenin ve bizzat sizin başınıza gelenlerden ve geleceklerden de o sorumlu.

Hapishanelerin tarihini anlattığı “Büyük Kapatılma” adlı kitabında suç ve ceza algısının temel meselelerini örnekleyen Michel Foucault önemli bir soru sorar:

“Elbette biriktirdikleri son kuruşu bir Solex* satın almak için çalan genç bir suça eğilimli için, yaşlılar hiçbir özel şefkat duymaz. Fakat bu genç adamın Solex satın alacak kadar yeterli paraya sahip olmamasının sorumlusu kimdir? Ve ikinci olarak illa bir Solex satın alma arzusundan kim sorumludur?”

Michel Foucault’nun bu sorusunu bugün siz sorun kendinize. 

Bir kadını öldüren bir erkeğin...

Uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir insanın...

Dolandırıcılıkla geçinen birinin...

Bir çocuk tacizcisinin...

Bir tecavüzcünün...

Bir işkencecinin...

Bir terör suçlusunun...

Bir mafya liderinin...

Bir şiddet düşkününün...

Tüm bu insanların suç işleme arzusundan kim sorumludur?

Eğer tarafsız ve gerçekçi bir cevabın peşine düşerseniz, kıvrımlarında kaybolacağınız bir labirentin girişinde sistemi, çıkışında da fark etmeden titizlikle inşa ettiğiniz kendi sorunlu ahlakınızı görürsünüz.

Ama...

“Şu anda düşündükleri ve yazdıkları yüzünden tutuklu yargılanan ve ‘terör suçlusu’ olarak tanımlanıp af kapsamı dışında bırakılan gazetecilerin muhalefet arzusundan kim sorumludur” diye sormaya kalkarsanız...

Karşınıza bir labirent çıkmaz.

Sorunun hemen dibinde sorumluyla burun buruna gelirsiniz. 

Ve suçu da suçluyu da baştan tanımlayabilecek kadar net bir şekilde gerçeği görürsünüz. 

*Solex: Bir motosiklet markası



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları