'Düşünün; Savaş Çıkmış Ama Kimse Gitmemiş'

20 Ağustos 2013 Salı

Eğer bir gün evde ya da sokakta saldırıya uğrarsanız yardım istemek için sakın “İmdat”, “Soygun”, “Adam öldürüyorlar” vs. diye bağırmayın; doğrudan “Yangın!” diye çığlık atın.
Diğer yakarışları duyanlar ya evlerinin perdelerini sıkı sıkı kapar, kulaklarını tüm çığlıklara tıkar, korkuyla kabuklarına çekilirler ya da olan bitene uzaktan bakıp, haklıyla haksızı ayırt etmeye çalışırlar. Bir sonuca varıp varmamaları durumu etkilemez, bencil ve korkak bir güdüyle sadece seyrederler.
Oysa “
Yangın!” diye haykırırsanız, aynı insanlar hiçbir şey düşünmeden, hiçbir hesap yapmadan yardıma koşarlar.
Yananın ya da yakanın kim olduğu umurlarında olmaz. Bilirler, yangın hemen durdurulmazsa büyür; onların üzerlerine de sıçrar.
Savaş da bir yangındır.
Çıktığında, kimin haklı kimin haksız olduğuna bakılmadan bir an önce durdurulması gereken bir yangın. Büyümeden, sıçramadan, düştüğü yeri kapkara yapmadan...
Ateşin düştüğü yeri yakmasına kanmayın, alevler büyüdükçe, rüzgârlar estikçe o yer de genişler. Dumanı çok uzaklardakileri bile zehirler.
Mısır şu an savaş ateşiyle yanıyor. Hem de için için. İçimizdeki yangınlar bazen dışımızdakilerden daha çetindir.
Biz şimdilik bir nebze güvenli olan hayatlarımızın perde arkasına saklanmış, o yangını seyrediyoruz. Kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışıyoruz. Aramızdaki benzerlikler bizi ürkütüyor... Darbe... Seçim... Laiklik... Şeriat...
Biz, bir maç izler gibi taraf tutuyoruz. Tarih taraf tutmaz. Sadece kazananı ve kaybedeni yazar. Anlaşma maddelerini hafızasına kazır. Bir de sayıları... Savaşın o elle tutulmaz ateşinden tarihin belleğine kalan buz gibi soğuk, taş gibi sert bilgilerdir sadece.
Tarihte zaman zaman duygusallığa rastlarsanız, bunun nedeni tarihi yazanın savaşı kazanan olmasıdır ve o duygusallık asla vicdanın izini taşımıyor, zafer sarhoşluğundan kaynaklanıyordur.
Sonra o savaşları tarihin elinden sanat alır, pirinç ayıklar gibi içindeki duyguları tek tek ayırır. Bize o vicdansız savaşların içinden ayıkladığı vicdan hikâyelerini anlatır. Yaşananların ne kadar korkunç ve anlamsız olduğunu kayda geçirir.
Savaşanların tanklar, tüfekler, uçaklar, rütbeler, emirler, komutalar değil insanlar olduğunu hatırlatır.
O zaman bir kez daha görürüz; kadınların, çocukların ve çocuk yaştaki askerlerin parçalanan vücutlarından akan kan, o uğruna ölünen toprağa hiç karışmadan, dünyayı kirli nefesini üfleye üfleye döndürmeye çalışan silah ve savaş ekonomisinin damarlarına can vermiştir.
Sanat bu gerçeği bilir de hayat bir türlü bunu aklında tutamaz.
Ama sanatı dinleyen kim; biz kendimizi hayata kaptırıp yaşıyoruz.
İşte Mısır alevler içinde. Biz bu savaşın nedenlerini niçinlerini konuşup dururken, şu an, tam şu an, ben bunu yazar, siz bunu okurken... birileri öldürüyor, diğerleri ölüyor. Ortadoğu’nun yara izleriyle dolu göğsüne yeni ve derin bir savaş damgası daha vuruluyor.
Bütün savaşlar bulaşıcıdır. Kabul edildikleri anda çoğalmaya başlarlar. Oysa, o ütopik duvar yazısındaki gibi olsa, savaş çıksa ve kimse gitmese...
Bu duvar yazısının pekala da gerçek olabilme ihtimali, belki benim gibi sizi de bu dünyada imkânsız diye bir şey olmadığına inandırır. Ve azıcık olsa da umutlandırır.
Sonra o umut akla hükmeder, imkânsız pekala mümkün olur ve belki bir gün bir yerde bir savaş çıkar ve kimse o savaşa gitmez.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları