Miyase İlknur

Yüce Mevlam verdikçe veriyor!..

04 Temmuz 2020 Cumartesi

İktidar her alanda sıkışmış, kıvranıyor. Ekonomi batakta; halk pandemi sürecinde devletin desteğini göremediği için hesaplaşma gününü bekliyor. Aylardır eve hapsedilen ve sınavları bir ertelenip bir öne çekilen gençlik burnundan soluyor. Anketlerde çıkan sonuç hükümet adına bunaltıcı. Oylar eriyor. Kamu bankalarından milyonlarca dolar kredi verilerek alınan ana akım medyanın itibarı yerlerde sürünüyor. Halk doğru haber almak için muhalif medya kanalları izliyor, gazetelerine güveniyor. Muhalif gazetelere ilan cezası, kanallarına kapatma cezası da pek iş görmüyor. Çünkü sosyal medya denen mecrada herkes her habere her yoruma ulaşıyor. Halk tepkisini burada gösteriyor. İşte Z kuşağı mı nedir, yeni bir baş ağrısı daha çıktı. Hiç korkuları da yok maşallah. Cumhurbaşkanı’nın canlı videosuna “oy moy yok” diye tepki yağdırdı. 15 Temmuz şehit aileleri bile kalkıp “Bağışlarımızın üzerine yattınız” eylemi yaptı düşünün.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de bir türlü ele geçirilemeyen meslek odaları var. Hükümet ya da belediyeler kupon bir araziyi imara açıyor, Mimar-Mühendis Odaları hemen “Caart” diye iptal davası açıyor. Pandemi sürecinde her şeyi güllük gülistan gösterilirken “Zıırt” diye Tabip Odaları ortaya çıkıp “O öyle değil” diye milleti uyandırıyor. Yargıyı ele geçirmelerine rağmen barolar çıkıp her şeye itiraz ediyor, eylem koyuyor. Bunların hepsinden toptan kurtulmanın bir yolu olmalıydı ama ne?

Her sıkışık dönemde esaslı bir mağduriyet hikâyesi olurdu. Bu kez bulunan hikâyeler de hikâyeden çıktı. Önce “LGBTİ yürüyüşünde ezan ıslıklandı” denildi, CHP’li belediye başkanlarının LGBTİ gününe dair paylaşımları üzerinden bir propaganda yapıldı ama görüntülerde iddianın gerçek olmadığı görülünce ahali yemedi.

Canan Kaftancıoğlu ile Özgür Özel’in konuşmalarından zorlama bir “Darbe kışkırtıcılığı” iddiasına abanıldı ama ekmek derdinde olan millet, “öff baydınız ama” modunda olunca vazgeçildi.

Muhalif ses çıkaran ve bir türlü ele geçirilemeyen meslek odaları “madem tümden yandaş hale getirilemiyor o zaman parçalayıp etkisizleştirelim” zikri, zaten muhterem dervişlerin kadim fikriydi. Ama bir mazeret lazımdı. Sonunda o da bulundu. Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın LGBTİ’lileri hedef alan vaazı üzerine yaptığı açıklamayı “dine müdahale” kapsamına sokarak köpürttüler de köpürttüler. Üstelik Diyanet İşleri Başkanı’na “Yahu kardeşim vaaz konusu yapacak başka mevzu mu kalmadı Allah aşkına” denmesi gerekirken. Dinimizde Erbaş’ın vaazının yeri olabilir.. Ama günümüz dünyasında ayrımcılık ve ötekileştirme anlamına gelecek bu konuyu vaaz konusu yapmak neyin nesi. Diyanet İşleri Başkanı, önümüzdeki cuma da kalkıp Kuran da var diye “savaş esiri evli kadınlarla nikâh size helal kılındı” vaazını verirse ne olacak?

Ankara Barosu’nun bu açıklaması üzerine emir yüksek yerden verildi ve baroların bölünmesi için çalışmalara başlandı. Barolar, Ankara’ya yürüyüşe geçti. Yürümeleri engellendi, su bile verilmesine izin çıkmadı. Baktılar ki tepkiler bumerang gibi dönüp kendilerini vuracak, lütfedip 200 metre yürümelerine izin verdiler. Tasarının Meclis’e getirileceği gün barolar, Ankara’da miting yapmak istedi. Ama o da ne? Sağlık Bakanlığı açıkladı ki virüs Ankara’da artıyormuş. Bak şu Allah’ın işine... Virüs bahanesiyle miting yasaklandı.

Bazı analar kutsal, bazıları değil

Halk TV ve TELE 1’e 5 gün kapatma cezası. TELE 1’e verilen cezanın nedeni Abdülhamit’e hakaret edilmesiymiş. Peh peh. Yahu dinci kanallarda Atatürk’e, annesi Zübeyde Hanım’a ve evlatlığı Afet İnan’a burada tekrar edemeyeceğim hakaretlerde bulunuldu, bu kanallara kapatma cezası verildi mi?

Sosyal medya “virüsü”nden kurtulmak için önce “Yeşil Top” hamlesi yaptılar. Ancak bu toplardan Canan Kaftancıoğlu’na, Nevşin Mengü’ye ve Başak Demirtaş’a toplumda infial uyandıran paylaşımlar gelince top yuvarlanıp gitti ve kendi kalelerine “gol” olunca vazgeçildi. “Virüs”ten kurtulmak için beklenirken aranan malzeme de bulundu. Ahlaksız herifin teki, Cumhurbaşkanı’nın kızı Esra Albayrak’a yönelik edepsizce bir paylaşımda bulununca “Ama bu kadarı fazla” denildi. Şimdi sosyal medyayı zapturapt altına almak için kollar sıvandı. Oysa o sosyal medyadan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ölmüş anasına, bir evlat sahibi olan Canan Kaftancıoğlu’na, iki çocuk sahibi Başak Demirtaş’a, bu ülkenin kurucusu ve kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ün anasına hayasızca saldırılar olduğunda kimsenin aklına sosyal medyaya ayar vermek gelmedi? Demek ki neymiş? Bazı analar kutsal, bazıları değilmiş.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

89 dejavusu 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları