Müjdat Gezen

İmam nikâhı

30 Mayıs 2022 Pazartesi

Yılımız 2021. Yandaş televizyonları birinde bir program varmış. Eşim “Bunu izlemen gerekiyor” dedi. “Sunucuyu tanıdın mı?” “Tanımadım.” “İşte bu kadındı yıllar önce seni görüntülü bir bağlantıda yargılayan. Hatta sen ona, yargılanıyor muyuz sayın yargıç?” demiştin. Kadını hatırladım. Başladım izlemeye. Öyle ki üç dört gün izledim programını. Baktım herkesi beni yargılar gibi yargılıyor. Programına katılanlar adi suçlular. Sahte gelinler, dolandırıcılar. Aynı bana yaptığı gibi sesini yükselterek soruyor sorularını. Sivil mahkeme kurmuşlar. Yanında üç kişi daha var. Adi suçlulara çapraz sorgu yapıyorlar. Sahte gelinler, altın takı ve para karşılığı erkeklerle ilişki kuruyor. İmam nikâhı yapıyorlar ve altınları, paraları alıp kaçıyorlar. Yıllar önce Cem Yılmaz Hokkabaz diye harika bir film yapmıştı ve bu filmde bu olay anlatılıyordu komedi biçiminde. Çok güzel bir filmdi. Cem’in en güzel filmi diyebilirim. Yıllardır ülkemizdeki dolandırıcılık işlerinden biri işte. Adi suçlardan. Televizyondaki sivil mahkeme bu suçluları ortaya çıkarıp polise de yardımcı oluyormuş. Çoğunda polis stüdyoya gelip oradaki suçluları gözaltına alıyor. Sonuna kadar izledim. İçimden dedim ki o sunucuya: “Hah, işte şimdi tam yerini bulmuşsun. Bana ‘Atatürkçü müsünüz? Milliyetçi misiniz? Siz nesiniz’ diye soracağına, adi suçlulara ‘Hamile kaldın mı? Yattın mı? Kaç para aldın? Sus sana sormadım. Kürtaj oldun mu?’ gibi seviyeli sorular tam yerini buluyor…” Kadının ismini vermiyorum. Bu bir kitap. Yıllar sonra da biri bunu okursa o kadını hatırlamaz. Bilmiyorum ki. 

Belki yaşlandı, bu işleri bıraktı. Emekli oldu. Yaşlandı herhalde. Ben kadınları yargılamam ama o beni fena yargılamıştı. Eşim bana “Bu olayı yazma” dedi. Dinleyemedim. Çünkü çok yaralamış beni o kadının yargıçlığı. Zaten durmadan yargılanıyoruz. 

YAŞAR NURİ

Çok zeki, çok çalışkan, çok bilgili, çok dürüst, çok iyi bilim adamı adamıydı Yaşar Nuri Öztürk. Onu çok sevdim. Zekâsına hayrandım. Zekâ benim zaaf alanımdır. “Aptal dost zararlıdır.” 

Yaşar Nuri, bir konferansa davetli. Konu: Oruç... Yarım saat kadar orucu anlatıyor. Sonunda dinleyicilerin biri söz alıp Hoca’ya soruyor:

“Hocam oruç nedir?”

Yaşar Nuri Yanıt veriyor: 

“Yanındakine sor, anlatsın. O anladı.”

Yine bir konferansta aydın bir kitlenin davetinde konuşacak. Konuşma başlamadan evvel biri soruyor: 

“Hocam kısmet duası nedir?”

Yaşar Nuri es vermeden şöyle diyor:

“Acaba hiç başlamasak mı?”

BABIÂLİ YOKUŞU

Ben bu yokuştan çok indim çıktım

pabuçlarım eskidi

sular girdi ayağıma, acıktım,

kitaplarım basıldı burada,

kitaplarım yakıldı orada.

Gazetelerde çalıştım

Yaşar Abi’den bu yokuşta küfür yedim

köfte ekmeği de bu yokuşta,

bu yokuşta iltifat da işittim.

Abdi Ağabey beni bordroladı

bu yokuşta.

Aziz Ağabey’i tanıdım

indim çıktım Kandemir’le

baharda, yazda, kışta.

Elli üçte ilk şiirim basıldı

havalara uçtum

düştüm başım yarıldı

bu yokuşta.

Her türlü puştluğu gördüm ama

öyle de bir güzellik vardı ki

o yokuşta!


“NİÇİN KENDİNİ YARARLI İŞLERE VERMİYORSUN?

SAZDAN YA DA SÖĞÜT DALINDAN SEPET ÖRMÜYORSUN?”

VERGİLİUS.

Kaç yüz asır önce söylemiş, bu güzel sözleri bu adam?..

Bunlar sepet öreceklerine, başımıza çorap örüyorlar...


EŞEĞE TERS BİNMEK

Eğer böyle bir şey düşünürseniz, üzengiye yani ayak basılan yere sağ ayağınızı basıp kendinizi yukarı çekin, otomatikman ters binmiş olursunuz. Ha, bu ne zaman lazım olur onu bilemem. Ama Nasreddin Hoca’ya lazım olmuş demek ki. Her yerde eşeğe ters binmiş karikatürleri vardır. Heykelleri de öyle yapılır. Ama Hoca’nınki burada farklıdır tabii. İki üç biçimde anlatılır bu hikâyesi… Hoca’ya sormuşlar: “Neden eşeğe ters bindin?” diye. “O gideceği yönü bilir” demiş. Diğer cevabı daha güzeldir: “Arkadan gelecek tehlikeleri göreyim diye.” 

Nasreddin Hoca gerçek bir ummandır. Burada fıkralarını anlatacak değilim. Ama her sözünün arkasında çok değerli halk düşüncesi olduğu malumdur. Dünya çapında. 

‘ARAP MESELESİ’

“İçimizde Arap milliyetçiliği alıp yürümüştür. Bunlardan kültür ve din birliğine inanmayanlar vardır ki bunların menfaat bakımından büyük devletlerin aletleri olacağından şüphe edilemez... Arap meselesi bundan sonra iç siyasetimizin en önemli meselesi olmuştur...”

Yukarıdaki satırlar günümüzden bir söylem değil. İlker Başbuğ’un son yayımlanan kitabı “Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış”tan alınma satırlar. 29 Temmuz 1912 yılında silah arkadaşı Behiç’e (Erkin) yazdığı bir mektuptan alıntılar... Siz bugünü mü anlatıyor sandınız?.. Yok. Hiç alakası yok. Ta... 1912 yılında yazılmış bir mektup bu...

 İlker Başbuğ’un bu kitabı, daha önce yazılanlara hiç benzemiyor. Bir alıp göz gezdirin. Tam bu anda okumaya kaptırıp bitirivereceksiniz. Kırküçlüler Grubu’nun üyesi İlker kardeşimi emeklerinden ötürü kutluyorum…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Elif 9 Aralık 2024
Hastaneler 2 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları