2-5-15 Temmuz…

06 Temmuz 2021 Salı

Temmuz ayının ilk yarısında üç önemli yıldönümü var. Birbirinden çok farklı gibi görünen bu olayları iç barış, demokrasi ve hukuk devleti penceresinden ele alınca tablo daha net ve daha korkunç hale geliyor.

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Abdal Etkinlikleri öncesinde başlatılan gerilim, devamında “hareket halindeki cehalete”, sonrasında “canlı yayında cinayete” dönüştü. 33 aydın, sanatçı yaşamını yitirdi. 

Böyle bir katliamdan tüm Türkiye’nin etkileneceğini ama en çok hangi kesimlerin büyük yara alacağını, bu alçaklığı organize edenler çok iyi biliyordu.

Madımak yangınından üç gün sonra bu kez Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Başbağlar köyünde bir başka alçaklık sahneye kondu. Akşam namazı saatlerinde köye gelen teröristler camiden çıkardıkları 33 yurttaşımızı katletti. 

Böyle bir katliamın da tüm ülkeyi etkileyeceği ama en çok hangi kesimi yaralayacağı bu alçaklığı yapanlarca çok iyi biliniyordu. 

Her iki olay da bu ülkede yaşayan tüm sağduyulu yurttaşların ortak acısıdır. 

***

Yine temmuz ayında, bu kez 15 Temmuz 2016’da Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün ortak değerlerine yönelik büyük bir alçaklık sahneye kondu. Darbe planı yapanlar, “Yurtta Sulh” adını kullanıp kimin hedef seçileceğini kendilerince “iyi” planladılar. Sokakta kimin kime düşman olacağını masada kurgulamaya kalktılar.

Tıpkı Madımak ve Başbağlar gibi, 15 Temmuz gecesi aydınlatılmadan iç barışımız rahat yüzü görmeyecek. Çünkü birbirinden çok farklı kesimlerce organize edilmiş gibi görünen bu olayların ortak hedefi Türkiye’ydi.

5. yıldönümü yaklaşan 15 Temmuz’da ilk iki gün ölenlerden bazılarının kahraman mı yoksa hain mi olduğu belirlenemedi! O belirsizlik birkaç gün daha sürseydi ne olurdu? Tahmin etmeye çalışmak bile ürkütücü!

Madımak yangınında yargılanan sorumluların avukatlığını üstlenenlerden 20 kadarı AKP’den bakan, milletvekili, il başkanı oldu. 

Aynı AKP, 15 Temmuz’u da “Allah’ın bir lütfu” olarak gördü! 20 Temmuz’da o lütufla olağanüstü hal ilan etti. 

Hukuk devleti rafa kalktı.

Ardından parlamenter sistem rafa kalktı.

Geldik bugüne...

***

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan geçen hafta kurumunun düzenlediği sempozyumda şöyle bir değerlendirme yaptı:

“Mahkemeler adalet arayışına cevap vermezse hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır!”

Bir dönemin içinde yer alan kişi olarak Sedat Peker’in açıkladıkları, genel temizlik için büyük önem taşıyor. Peker’in bilgisinden, ona verilen bilgilerden ve karıştığı olaylardan yola çıkıp hukuku tesis etmek ayrı, Peker’den umut üretmek ayrı şey. Bunu kendisi de fark etmiş olmalı ki uyarıyor, “Ben kurtarıcı değilim” diyor. Ancak bunu yaparken de bir çekim merkezi olma kapısını açık bırakıyor.

Arslan’ın sözlerini bir başka açıdan siyasete de uyarlamak mümkün:

Siyasi partiler umut üretmekte zorlanırsa, halk başka umut kapıları arar.

AKP’nin de bütün amacı bu:

Kendisinden başka umut bağlanacak yer olmadığını dayatmak!

Toplumda korku ve belirsizlik egemen olmaya başladı mı şunlar öne çıkar:

- Mevcuda sarılma, onunla yetinme.

- Mevcudu az bulana karşı çıkma.

- Bundan da olabiliriz endişesine kapılma.

- Güvende olma duygusunu kaybetme.

- Sağlıklı düşünme gücünü yitirme.

 Başka saymayalım!

2, 5, 15 Temmuz’un kendi içinde pek çok boyutu var. Ancak tümü yukarıda vurguladıklarımızı tetikledi. 

Acıları ne kadar ortaklaştırırsak umutları da o kadar büyütürüz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024
Istakozgiller! 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları