Deprem toprağı sallar, biz depremi sallamayız!

18 Ağustos 2015 Salı

Yaşayarak gördük ki deprem insanların belleğinde çok şey bırakıyor. Yönetimlerin, toplumların belleğinde fazla bir şey bırakmıyor...
Mayıs 1971’de meydana gelen Burdur depreminde 11 yaşında bir ilkokul öğrencisiydim. Sabah saat 08.30 sıralarında birden çalışan traktör gürültüsünü andıran bir sesle doldu ortalık. Ve her yer sallanmaya başladı. İlk, raftaki bakır tabaklar düştü, sonra sıvalardan ince ince parçalar yere indi.
Kardeşimle birlikte ne olduğunu anlamadan koşarak dışarı çıktık. Tarladaki annem hangi hızla yetiştiyse biz daha birkaç yüz metre yürümeden karşımızda belirmişti. Sağ olduğumuzu görünce kardeşimle beni birbirimize katarcasına sarıldığını anımsıyorum. O günden beri ne zaman birden çalışan bir traktör gürültüsü duysam aklıma ilk deprem gelir.
Kardeşim Suat, Burdur depremi üzerine Karamürsel’de 1999 depremini de yaşadı.
Deprem gerçekten insanların belleğinden hiç gitmiyor. Herhangi olağan bir gürültü. Akla ilk toprak sarsıntısını getiriyor.

***

17 Ağustos 1999 Marmara depremi, deprem kuşakları içindeki ülkemizin yaşadığı en büyük doğal felaketlerden biriydi.
Bilim insanları da o dönemde fay hatlarının yerlerini gösteren haritalardan deprem zamanı tahminine kadar pek çok şeyi tartıştılar. Ne var ki ortak akıl üretme sorunumuz burada da karşımıza çıktı. Tartışmalar depreme karşı ne yapabilirizden çok, hangi hoca hangi fay hattını öne sürüyor, yarışmasına döndü.
Fay hatlarının İstanbul’a doğru çatallaştığını söyleyenler...
Fay hatlarının kırık kırık seyrettiğini savunanlar...
Fay hatlarının yeryüzüne yakınlığının her şeyden önemli olduğunu iddia edenler...
Deyim yerindeyse fayını kapan ekrana koşmuştu. Son derece sağlıklı öneriler getiren, bilimsel çalışmalarının yönetimsel sonuçlar getirmesini isteyenlerin çığlığı bu çokseslilik arasında kaybolmuştu.
Zamanla bu tartışmalar da unutuldu ve 17 Ağustos depremi yıldönümünden yıldönümüne anımsanır hale geldi.
Yine bir yıldönümündeyiz. Yine yoğunlaşan deprem tahminleri fay hattı haritalarıyla yüz yüzeyiz. Bir iki gün daha tartışıp devamını önümüzdeki yıla bırakacağız.

***

Yazının başında vurguladığımız gibi, imar planlarından yapı malzemelerine kadar her şeyi deprem gerçeğine uyarlama hedefi yine rafta.
Yıllar önce bir deprem bölgesinde dinlemiştim... Kasabanın kurulduğu yerin tam fay hattı üzerinde olduğu raporlarla ortaya çıkmış ve kasabanın yerinin değiştirilmesi gündeme gelmiş. Kimse taşınmak istemiyormuş. Ama yakın geçmişte yaşanan deprem nedeniyle evlerin çoğu hasarlı olduğu için devlet yetkililerinin de aynı bölgede ev yapımına evet demesi şartmış. Bu arada bir yerel yönetici, kasabanın altında fay hattı olduğu sözünü duyunca ilk şu tepkiyi vermiş:
Belediye meclisi olarak karar alıp fay hattını buradan kaldırsak, başka yere taşısak!
Sonunda seçime kısa bir süre kala kasabaya ülkeyi yöneten partinin yöneticisi gelince, ahali hep birlikte pankart açıp protesto etmiş, biz aynı yerde kalırsak oy veririz yoksa vermeyiz demiş. Yöneticimiz, kasaba taşınmayacak, insanlar istediği yere ev yapsın, deyip işin içinden çıkmış!
Deprem toprağı ne kadar sallarsa sallasın, insanlarımız depremi sallamayınca her seferinde aynı kaderi yaşıyoruz. Örneğin Japonya, Türkiye’den çok daha yüksek deprem riskinde olmasına karşın, gerekli önlemleri alıp şehirleşmeyi ona göre kurduğundan, Marmara depremine eşit bir sarsıntıyı, kalp krizine dayalı 2 ölüm, telaşa dayalı 3 yaralanmayla atlatabiliyor.
Yaşadığımız depremler toprağı ne kadar sarsarsa sarssın yöneticilerimizi sarsmıyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları