Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

En Büyük Lüks, Umutsuzluktur...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz.
Yaşamın her alanında geçerli olan bu söz, elbette siyasetin de ana ilkelerinden biridir.
Seçimlerde başarı, hedefe ulaşmaktır. En ideal hedef birinciliği yakalamaktır.
30 Mart yerel seçimlerinin ardından CHP’nin elde ettiği sonuçlar değişik yaklaşımlarla masaya yatırılıyor.
Yerel seçim öncesi genel iklimi özetlemek gerekirse; iktidarın her türlü dopingi yapmasının serbest olduğu bir yarışta, öteki partiler özgüçleriyle koştular. Başta vurguladığımız gibi, bu değerlendirme mazeret üretmeye dayalı değil, görünen gerçek.
Seçim sonuçları her şeye karşın, AKP iktidarının karşısında en güçlü seçeneğin CHP olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bu güçlülüğün sonuç getirecek oranda olmaması pek çok kesimi harekete geçiriyor. İşin içine CHP’nin işgal edilmesi gibi bir güzellik de girdi!
CHP’nin içinden ve dışından yoğun bir “Ne oluyor”, “Ne yapmalı” havasının yükselmesi çaresizliğin değil, ciddi bir arayışın göstergesidir.
Ne var ki yayılmak istenen iklim daha çok şu yönde:
CHP’de iç hesaplaşma olacak... Kılıçlar çekilecek...

***

Bu iklim mevcut enerjiyi de toprağa verecek bir iklimdir.
Karşıda her türlü yöntemi kullanıp sandıktan birinci çıkmayı hak sayan bir parti varken, “Başarısız olduk, bittik, birilerinden bunun hesabını soralım” demeden önce bu durumun sağlıklı bir analizini yapmak gerekir.
Zira toplumbilimde “öğrenilmiş çaresizlik” diye de tanımlanan bir yöntem bugün iktidar koalisyonunun çevresi tarafından ustaca kullanılıyor. İktidar koalisyonu bu havayı tüm partilere daha seçim gecesi başta Anadolu Ajansı olmak üzere tüm organları kullanarak yerleştirmeye çalıştı. Anadolu’dan gelen kimi haberler şu yönde; ilk yayınların ardından AKP’nin tüm Türkiye’de yüzde 50’yi de aşan ezici bir üstünlük kurduğuna inanan pek çok sandık sorumlusu görev yerini terk etmiş.
Demokrasinin en önemli unsuru sandıktır. Ancak sandıktan ideal sonucu alamamak her şeyi yitirmek anlamına gelmez. Hele mücadele gücünü yitirmek anlamına hiç gelmez.

***

30 Mart sonrasında yerleşen “umutsuzluk havasının” kalıcı bir iklime dönüşme tehlikesi var. Buna kesinlikle izin vermemek gerekiyor.
İktidar sandığı kazandı, ama demokrasiyi kaybetti. Seçim öncesi başlayan baskıcı-yasakçı tutum katlanarak devam ediyor. Üstelik iktidar bu yasakları göğsünü gere gere, “Halk bize sandıkta bu görevi verdi” gibi demokrasiyle taban tabana zıt bir söylemle üstleniyor.
Bu tablo karşısında biz ne yapacağız?
“Mademki sandık o görevi vermiş, buyurun” mu diyeceğiz?
Elbette hayır...
Türkiye’de, iktidarın bu tutumuna karşın mücadeleyi bırakmayan, kitleselleşebilecek bir potansiyel vardır. Bütün mesele bunu harekete geçirebilmektir. CHP’ye yönelik, sahip çıkma temelli her türlü yaklaşım, her türlü eleştiri bu potansiyeli güçlendirecektir.
AKP’nin dışında yeni bir iktidar projesi oluşturmanın zemini vardır.
Türkiye bu iktidara mahkûm değildir.
Bu ortamda en büyük lüks, umutsuzluktur. Böyle bir lüksümüz yoktur.
Önümüzdeki günlerde adım adım artacağı anlaşılan arayışlar “aklın yolunu” izlemelidir. Aklın yolu; bu arayışların yeni bölünmelere, yeni çatışmalara meydan vermeyecek bir zeminde yapılmasıdır.
CHP’ye yönelik eleştirilerde belli bir samimiyet de aramak gerekir. Böylesi durumlarda aklıma hep şu atasözü gelir:
Tarlada izi olmayanın sofrada yüzü olmaz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Asgari ortalama ücret! 12 Aralık 2024
Atatürk bakışı gerek 11 Aralık 2024
BOP’ta yeni süreç! 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları