Fikirsel çölleşmeye karşı Kışlalı...

22 Ekim 2022 Cumartesi

Hafta başında Türkiye’nin temel sorunlarına farklı bakan dört gazeteci, akademisyen, hukukçu Habertürk’te tartışırken denk geldi konuyu ülkemizdeki fikirsel çölleşmeye getirdik. Kabul gören bir gerçek oldu.

Çağımızın sorunlarına çözüm üreten, fikir yürüten, savunduğu düşünceleri başka bir amaç gütmeden ifade edip geliştiren kişi sayısı ne yazık ki çok az. Daha çok kalıplaşmış kavramlar ya da taraflar üzerinden tartışma yürüyor. 

Şüphesiz bunda en önemli etken iktidarın adım adım yerleştirdiği çoraklaştırıcı iklim. Çölleşme sadece toprakta olmaz beyinde de olur. 

***

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın alçakça bir saldırı sonucu katledilmesinin 23. yılında, bu büyük devrimci Kemalisti farklı yanlarıyla yeni kuşaklara taşımak gerek. 

Kışlalı, her düşünceyi centilmence karşılayan ama kendi düşüncelerini militanca savunan bir aydındı. Ona göre aydın olmanın ölçütü çok bilgi ve fikir sahibi olmak değildi, tavır koyabilmekti. Tartışma ortamlarında karşısındakini eşit koşullarda dinlemekten öte derste öğrencilerinin kendisine karşı çıkmasını da sabırla dinler, devamında karşılığını verirdi. Bunda kendisinden, düşüncelerinden emin olmanın getirdiği özgüvenin de büyük payı vardı. 

Aile ortamının getirdiği Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik büyük saygı ve sevgi Kabataş Erkek Lisesi’nde sürekli güçlenen bir bilince dönüştü. Daha o yıllarda ileride yapacağı pek çok işin başına ne koyması gerektiğini saptamıştı:

Nefesi tükenmeyen bir Atatürk anlatıcısı olmak!

Bunu son nefesine dek bırakmadı. 1990’lı yıllarda art arda katledilen Prof. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu’nun ardından kulaktan kulağa dolaşan fısıltı şuydu:

Sıra kimde?

Kışlalı hedefe tam oturuyordu!

Kendisi de bunun bilincindeydi. Pazartesi ve perşembe günleri öğle saatlerinde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki derslerinden sonra gazeteye gelirdi. Çay içimi sohbetlerin bir konusu da kendisine gelen tehdit mektupları olurdu. Böyle şeyler onu yolundan milim saptırmıyordu. 

Kışlalı’nın 12 Eylül öncesindeki Kültür bakanlığı döneminden iki kalıcı adımı anımsatalım. Safranbolu bugün tarihini olabildiğince koruyan zenginliğine büyük ölçüde Kışlalı’ya borçludur. Bugün Safranbolu’da bir salonda adı yaşıyor ama o adı sanki salondan dışarı çıkarmak gerek!

Âşık Veysel’in Sivas Sivrialan köyündeki evinin satın alınıp müze haline getirilmesinde ilk adım da Kışlalı’nın. Devlet ilk defa bir halk ozanının evini satın alıp müzeye çeviriyordu. 

Kültür bakanlığı döneminde bu alanın güçlü insanlarının hemen tümünü bakanlığının çalışmalarına kattı. 

***

Kışlalı, Bülent Ecevit’in CHP Genel başkanlığı döneminde “demokratik sol” kavramının şekillenmesini sağlayan bir akademisyen olarak parlarken 1977 seçimlerinde İzmir milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 

12 Eylül’den önce sadece CHP değil tüm partiler milletvekili adaylarını önseçimle belirliyordu. Genel başkanların belli illerden bir ya da iki kontenjan hakkı oluyordu. Ecevit, dönemin İzmir İl Başkanı Dr. Sedat Akman’ı arar, “Sizden bir kontenjan rica ediyorum” der. Akman sorar:

- Tabii genel başkanım ama kimdir bilmek isteriz...

Ecevit, “Kışlalı” der, “İktidar olursak onu bakan yapmak istiyorum.”

Akman, 6. sıranın olabileceğini söyler!

Kışlalı, milletvekili, bakan, akademisyen, gazeteci, Cumhuriyet yazarı, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı kimlikleriyle Cumhuriyet tarihinin sönmeyen bir güneşi olarak parlamaya devam ediyor. 

Bugün de çölleşmeye ve karanlığa karşı güçlü bir aydınlık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları