Teğmen Çelebi AKP’den nereye geçer?

15 Ekim 2022 Cumartesi

Silivri mahpushanesini ve yargılamalarını konu ettiğimiz, tutukluluğun birinci yılında elle kaleme aldığımız “Silivri Toplama Kampı-Zulümhane” başlıklı kitabın iki sayfasını Teğmen Mehmet Ali Çelebi’ye ayırmıştık. O da bizimle birlikte tutukluydu. 

Kitabın 109. sayfasından:

“Çelebi aynı zamanda çok okuyan bir teğmen. Bir gün duruşma arasında yanıma geldi, ‘Sizce bir gencin mutlaka okuması gereken kitaplara ilişkin bir liste yapar mısınız’ dedi...

50 kitaplık bir liste yaptım.

Bir süre sonra yine geldi:

-Bir liste daha rica edebilir miyim?”

Çelebi, okuduğu kitaplardan, Kurtuluş Savaşı tarihinden alıntılarla konuşması, mahkemeye karşı dik durması ile kısa sürede Ergenekon sürecinin “kahramanı” olmuştu.

***

Savunma ve talep konuşmalarında sıra Çelebi’ye geldiğinde, dinleyici sıralarında ayrı bir beklenti oluşurdu. Konuşmasından bir bölümü kitaba da almıştım:

“Burası bizim için Silivri zindanı değil, Albay Reşat’ın, Mehmetçiğin ve şimdi de bizlerin milletimizin namusu, onuru ve bağımsızlığı için savunduğu Çiğiltepe’dir. 

Buradan beni yetiştiren ve bu üniformayı bana lütfeden yüce Türk milletine, tüm silah arkadaşlarıma ve komutanlarıma sesleniyorum. Çiğiltepe kaybedilmeyecek!...”

Çelebi, mutluluğu da Silivri’de buldu. Sevgili eşi Kezban’ı Çelebi’den önce tanıyorduk. Ankara Cumhuriyet okurları (CUMOK) grubundandı. CUMOK’larla birlikte bizi ziyarete geldiğinde Mehmet Ali ile tanışıp yaşamlarını birleştirdiler. Düğün, özgürlükte anlamlı bir günde 30 Ağustos 2014’te yapıldı. Mutluluklarına tanıklık bizim için de güzel olmuştu. Kemal Kılıçdaroğlu düğünde olmak için Ankara’daki 30 Ağustos etkinliğine katılmamıştı.  

Çelebi bu noktadan, “Kurtuluş Savaşı verilmedi ki”, “Çarpışmadık, kurşun sıkmadık”, “Şehirlerin kurtuluşu niçin kutlanıyor” diyenlerle yan yana siyaset yapma noktasına geldi. 

Çelebi bu noktadan, Kurtuluş Savaşı’nı yok sayamayınca aynı günlerde tarihimizin bir başka büyük zaferini, Malazgirt’i öne çıkararak Mustafa Kemal Atatürk’ü gölgelemeye çalışanlarla saf tutma noktasına geldi.

Silivri zindanında demirin bükemediği, betonun ezemediği, tel örgülerin uç geçiremediği, 16 demir kapının ruhunu hapsedemediği Çelebi’nin bütün bu geçmişi silip bambaşka bir dönemece girmesi doğal olarak gündeme oturdu. Kulislerde bir dizi “ak”laşma nedeni konuşuluyor. Böylesi aklaşmaları anlatmak kolay değildir. İnsan “ak”ım derken, kendini tarif etmekte zorlanır...

Bir kişi “değiştim” deyip, başka bir siyaset yolu seçebilir. Ancak bunu yaparken kendisini oraya taşıyan sürece hakaret ederse, seçtiği yeni yola gerekçe olarak geldiği yeri gösterirse buna değişim denmez, döneklik denir. Dik duruyorum derken, dik açılarla dönüşün elbet sınırı da yoktur. Çelebi buradan başka yerlere de dönebilir!

***

Silivri duruşmalarında cuma günleri “talep” konuşmaları olurdu. Tutuklu sanıklar, “tahliye” talebinde bulunurdu. Çelebi burada da farkını gösterir, hukuksuzluğu ağır bir dille eleştirir, sözünü şöyle noktalardı:

“Mahkemenizden hiçbir talebim yoktur!”

Kim bilir belki de tüm taleplerini bugünlere sakladı!

Zulümhane kitabını A. Kadir’in günümüz Türkçesine çevirdiği Mevlana’nın “Hapisteler ama” şiiriyle bitirmiştik:

“Diken içindeler,/ama gül gibiler./ Hapisteler,/ ama şarap gibiler./ Balçık içindeler,/ ama gönül gibiler./ Gece içindeler,/ ama sabah gibiler.”

Demek ki bunun tersi de olabiliyormuş:

Sefa içindeler,/ ama diken gibiler./ Saraydalar,/ ama tutuklu gibiler./ El üstündeler,/ ama balçık gibiler./ Aydınlık içindeler,/ ama karanlık gibiler...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024
Istakozgiller! 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları