Üreticiyi terbiye etmek mi, desteklemek mi?

23 Eylül 2021 Perşembe

Erdoğan’ın ABD gezisi öncesi gıda fiyatlarındaki artışa ilişkin yaptığı açıklamalarda tek gerçekçi durum şuydu:

Etiketlerin zulüm olduğunu kabul etti!

Devamında ise gerek sorunu adlandırmada gerekse gerçek çözüm yolunu bulmada kaçak güreşti!

İktidar dilinde zamlı fiyat yok, fahiş fiyat var. Fahişin sözlük anlamı şu:

Ölçüyü aşan, çok aşırı, çok fazla...

Bu durumda fahiş fiyat da şu oluyor:

Satıcılar, üreticiden çok ucuza aldıkları ürünün üstüne basmışlar kârı, katlamışlar etiketi, sürmüşler piyasaya!

Eğer böyle bir durum varsa, ortaya çıkarmak zor değil. Hangi ürünse yapın takibini, koyun üretim ve iletim maliyetlerini, kamuoyuna açıklayın. 

Bunun yerine, camide cuma hutbesinden Cumhurbaşkanı’nın yurtdışına gidiş demecine kadar her yerde “fahiş fiyat”a karşı mücadele ediliyormuş gibi görünüp geçiyorlar!

***

Oysa özellikle gıda fiyatlarındaki artışın temelinde iktidarın tartışılmaz bir tercihi var. Temelde üreticiyi desteklemeyi değil, terbiye etmeyi seçtiler. Bunu da ithalat yoluyla yapıyorlar. 

Adını duyunca aklımıza üretim gelen pek çok kurumun günümüzdeki temel işlevi ithalat. Toprak Mahsulleri Ofisi’nden Et ve Süt Kurumu’na kadar pek çok yer böyle. 

Eskiden “Ofis çiftçinin kara gün dostu” idi.

Şimdi, “Ofis çiftçinin sopası”!

Gıda öyle bir konu ki gün gelir paranız olsa bile bulamaz hale gelirsiniz. Salgının ilk aylarında Rusya’nın ilk kararlarından birinin buğday ihracatını sınırlamak olduğunu unutmamak gerekiyor.

Erdoğan, ABD dönüşü fahiş fiyat konusu ile ayrıca ilgileneceğini söylerken şu havadaydı:

- Aslında bu benim konum değil. Şahsım bu tür konuların muhatabı olamaz ama mademki milletimin bundan yakınması var, bir bakayım. Bu zulmü kim yapmış, bulayım!

Mübarek sanki faili meçhul fiyat cinayetleri!

Büyük bir operasyon düzenleyip gerçeği ortaya çıkaracaklar. 

Yukarıda vurguladığımız gibi Erdoğan, etiketin yanı sıra ürünün maliyetine baksa iş çözülecek.

Her şey bir yana TÜİK’in kabul ettiği rakamlarla bile üretici fiyatlarındaki artış, tüketici fiyatlarının iki katı. TÜİK’in açıkladığı buysa gerçeği siz düşünün.

Üreticinin akaryakıt, gübre, yem, ilaç, tohum başta olmak üzere kullandığı temel girdilerin maliyete etkisine bakmadan, fahiş fiyattan yakınmak... Üstelik de bunu sorumlu koltuklardan söylemek... En hafif söylemle, biraz ayıp oluyor!

Türkiye ölçeğindeki iktidar destekli zincir marketlerin nasıl işlediği de ayrıca derinleştirilmesi gereken bir konu. 

Acaba zincir marketler üreticiyi zincirliyor mu? 

Ürünün alım fiyatının ne kadar olacağına karar verip ona bağlı yan ürünlerle birlikte tek karar verici mi oluyorlar? 

***

Tarım yazarı sevgili Ali Ekber Yıldırım’ın her fırsatta dile getirdiği gibi üretimi öncelemeden, bunun somut mekanizmalarını kurmadan alınacak önlemlerin hiçbiri akılcı değil. 

Polisiye önlemlerle, kime meydan okunduğu bilinmeyen demeçlerle hiç değil!

Trakya’dan İzmir’e ayçiçeği yağı taşıyan bir TIR, sadece otoyola ve köprülere 1700 lira ödemek zorunda. Sen ortağı olduğun otoyol darphanesine ver garantiyi, sonra çıkış:

- Bu fiyatlar niye fahiş!

Dün yerel bir market yöneticisine çıkıştım:

- Bize bu fahiş fiyat zulmünü niye yapıyorsunuz?

Şu yanıtı verdi:

İnanın polisin, zabıtanın bizi denetlemesine gerek yok. Halk zaten denetliyor. Bir ürün öteki markette biraz düşük olsa hemen bizden hesap soruyor. Özellikle çok kullanılan ürünlerde kâr yüzde 2-3’e kadar düştü.

Sonuç olarak ülkede üreticiye, “Kardeşim, aman üret. Biz de bütün gücümüzle sana destek vereceğiz” demek yerine, “İster üret ister üretme, gerekirse ithal eder seni terbiye ederiz” diyen bir iktidar var.

Son not… Yine bir market yöneticisi şu bilgiyi verdi:

Eğer Türkiye’de de üretilen bir ürün ithal edilmişse, ithal edilenin öncelikli satılması için baskı yapıyorlar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları