Necati Özkan

Ulusal uzlaşma

27 Haziran 2022 Pazartesi

Uzun yıllar önce bir bayram tatilini fırsat bilerek hayatımda ilk kez Paris’e gitmiştim. Okullarda İngilizce eğitim gördüğüm için, Fransız kültürüne ve tarihine pek hâkim değildim. Her turistin yaptığı gibi görülecek yerlerle ilgili bir liste yapmış ve ziyaret etmeye başlamıştım. Meydanlar, bulvarlar, saraylar, müzeler, katedraller, müzik holleri ve galerileriyle Paris beni büyülemişti.

Her mekânda saatler geçiriyor, ülke tarihinin dönüm noktalarını anlamaya çalışıyor, mimariden yaratıcı sanatlara kendime notlar alıyor, fotoğraflar çekiyordum.

PANTHÉON

Listemdeki mekânlardan biri de Panthéon binasıydı. Yüksekçe bir tepenin üzerinde inşa edildiği için şehrin dört bir yanından görülen bir bina Panthéon. 1850’lerde astronom Léon Foucault’nun kubbesinden bir sarkaç sallandırıp Dünya’nın kendi çevresinde döndüğünü ispatladığını okuduğumda o sarkacı görmek üzere Panthéon’u ziyarete karar vermiştim. Dini bir yapıda bilimsel bir kanıtın sergileniyor oluşu ilginç gelmişti.

Yüksek kubbesi ve mimari güzelliğiyle Panthéon muazzamdı. Foucault Sarkacı, dünyanın devinimiyle salınıyor; 24 saatte 360 derece tur atıyordu. Sarkacın etrafında vakit geçiren ve fotoğraf çeken turistlerin büyük bölümünün, tapınaktan ayrılmak yerine alt katlara indiklerini görünce ben de indim. Gördüğüm manzara tüylerimi diken diken etti.

FRANSA’NIN MODERN ZAMAN TANRILARI

Tapınağın bodrumu Fransız Devrimi’ni yapan büyük devrimciler ile devrimde idam edilen kral ve kraliçe dahil kraliyet yanlısı, cumhuriyetçi ve liberal siyasetçiler, sömürge yöneticileri, kölelik karşıtları, askerler, filozoflar, Nobel ödüllü bilim insanları, yazarlar, sanatçılar, din adamları, insan hakları savunucuları ve direnişçilerin mezarları ve anı plaketleriyle doluydu. 

Kimler yoktu ki o bodrumda... Jean-Jacques Rousseau, Robespierre, Kral XVI. Louis ve eşi Marie Antoinette, Danton, Voltaire, Victor Hugo, Emile Zola, Antoine de Saint-Exupery, Marie ve Pierre Curie’ler, Alexander Dumas ve hatta dansçı Josephine Baker’a kadar Fransa’yı Fransa yapan düzinelerce şahsiyet yan yana yatıyordu. Fransızlar son 250 yılda ülkeye hizmet etmiş önemli isimleri tarihi uzlaşmayla kucaklıyor, hangi siyasi görüşten olursa olsun hepsini aynı “tapınakta” onurlandırıyordu.

YA TÜRKİYE?

Son derece kanlı bir tarihi olan Fransızların eriştiği ulusal uzlaşma fotoğrafı sarsıcıydı. O bodrumda kendi ülkeme ve millet olma bilincinden yoksun oluşumuza ağladım. 

Cumhuriyetin ilk yüzyılı geride kalırken Türkiye siyasette, bilimde, sanatta ve edebiyatta uzlaşmayı bir türlü başaramıyor; farklı düşünen insanlarına eziyet ediyordu. O kadar ki kendi diline, sinemasına ve müziğine büyük hizmetler etmiş olan Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya gibi isimleri onurlandırmak bir yana, mezarlarını ait oldukları topraklara bile getirmiyordu.

ŞİMDİ BİR FIRSAT VAR

Tarihiyle uzlaşmak şöyle dursun ülkenin kurucu değerleriyle kavgalı bir siyasi heyetin yönetiminde Türkiye son dönemde daha da kutuplaştı. Toplum tehlikeli biçimde bölündü. Ama her musibette bir hayır vardır derler ya... İslamcı siyasetin ülkeye ne denli yüksek faturalara mal olduğu milletin ezici çoğunluğu tarafından artık görüldü. 

Tam da bu yüzden ulusal uzlaşma adına 6’lı masa değerli bir fırsattır. 6’lı masanın liderleri sadece tarihi bir seçim başarısı elde etmekle kalmayıp Türkiye siyasetini birbirlerini yok etmeye çalışan düşmanlar arasında bir savaş olmaktan çıkarabilirler. Seçimlerle rejim değişikliği sağlanırsa, siyaset nihayet meşru rakipler arasında vatandaş lehine yapılan bir yarışa dönüşebilir. 

Ancak bunun için parlamentodaki diğer muhalefet partileriyle de stratejik işbirliğine ihtiyaç var, ardından da iktidar bileşenlerinden suça bulaşmamış olanlara. Umarız tarihin bu önemli dönemecinde Türkiye siyaseti büyük uzlaşmaya gidecek cesaret ve dirayeti gösterebilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Öfke ve değişim 12 Haziran 2023
Nasıl oldu? 30 Mayıs 2023
Yakın elmalar 22 Mayıs 2023

Günün Köşe Yazıları